“Osmanlı’nın parçalanması sadece tarihin bir problemi olmayıp siyasi ve sömürgecilik yönü itibarıyla günümüzün de problemidir. Batı, Türkiye’nin, savaş ateşlerini söndürmeyi hedefleyen saygın diplomasisinin karşısına dikilmeye devam ediyor.”
Bugün yaşadıklarımız, özellikle Arap göçmenlerin Akdeniz’de başlarına gelenler, tarihî, fikrî ve ahlaki düzeyde bir felakettir. Uzantılarından kurtulmak için mücadele ettiğimiz Avrupa sömürgesi, günümüzde siyaset ve tarih sahnesinden düşme tehlikesi yaşıyor. Bunun anlamı şudur: Batı sömürgeciliği genel manada ülkelerimizde meşru kabul ediliyordu. Kesinlikle bir sömürge hikâyesinden bahsedilmezdi. Ümmetin başına gelenler, medeniyetimiz, tarihimiz, mücadelemiz, kahramanlarımız hepsi gerçek dışı idi onlara göre. Bunun delili ise insanların Avrupa’ya ulaşma umuduyla canlarını denizlerde vermeye hazır olmalarıydı.
Geçmiş ve gelecek aynı anda karartılıyordu. Kendilerinden menkul rivayetlerine göre geçmiş, Avrupalılara, halkları uyandırmak için bölgeye geldikleri iddialarında bir beraat belgesi sunuyordu. Geleceğe gelince, dünyayı yönetmeye en fazla hakkı olan Batı idi! Zira, insana değerli bir hayat sunmaya kadir olan yegâne güç Batı idi! Bu bakış açısı, ümmet tarihi boyunca hiç vuku bulmamış çok tehlikeli bir siyasi meseledir.
Tam burada, bu bakış açısını şirin göstermeye yarayacak bir yaklaşım kaçınılmaz oluyor. Nitekim bu tablo, Batı devletlerine Avrupa’ya göçmen veren ülkelere müdahale hakkını veriyor. Böylece müdahalenin her yerde ve her zamanda meşru zemini oluşturulmuş oluyor. Bu durum tam da Koalisyon Güçleri’nin istediği şeydir. Irak’ın Sincar bölgesine ve Suriye’de Aynülarap’a (Kobani) yapılan doğrudan müdahale düşünüldüğünde durum daha iyi anlaşılacaktır. Ne var ki, bahsini ettiğimiz bu önemli problem, Şam’da Doğu Gota ve benzeri yerlere atılan kimyasal silahların getirdiği acı ölümlerle unutturulmuş durumda. Nitekim, Esed’in yıkıcı varil bombaları atılmaya devam etmekte.
Ayrıca, günümüzde yaşanan bu göç akınını doğru yorumlayamamanın ve bütün çirkinliği ve mezalimiyle sömürge kuramını tespit edememenin getirdiği mahzurlar, geçmişteki sömürgeciliğin yanında bugünkü sömürgeciliği de unutturuyor. Bu durum ümmetin uzun mücadele tarihini de siliyor. Mesela, Osmanlı’nın parçalanması sadece tarihin bir problemi olmayıp siyasi ve sömürgecilik yönü itibarıyla günümüzün de problemidir. Elan şahit olduğumuz bu Arap ülkelerini türlü savaşlarla darmadağın etme süreci, Osmanlı Devleti’ni parçalama projesinin bir uzantısı olarak uygulanmaktadır. Türkiye’yi parçalamaya yönelik ayrılıkçı projelerin desteklenmesini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Batı, Türkiye’nin savaş ateşlerini söndürmeyi hedefleyen saygın diplomasisinin karşısına dikilmeye devam ediyor. Çünkü bu savaşlar Batı’nın bölgeyi yıkıma uğratmak ve öldürücü siyasetini gerçekleştirmek için kullandığı araçlardır.
Kanaatimce Türkiye günümüzde yaşadığımız sığınmacı akını ve tekne felaketleri karşısında, bu olgunun sebep ve sonuçları konusunda sesini yükseltmesi gereken bir ülke. Batı’nın hedef aldığı coğrafyanın kalbinde yer alan büyük bir ülke olarak Türkiye bu misyonu üstlenmek zorunda. Keza, Türkiye, sığınmacılar konusunda kılını kıpırdatmayan Batı’ya rağmen iki milyon sığınmacıyı barındıran bir ülke olduğu için de sığınmacıların sesi olma hakkına sahiptir.
Türkiye, bütün bir insanlığın aklını muhatap alarak olup bitenlerin gerçek yüzünü açıklamak durumunda. Özellikle son aylarda iyiden iyiye yoğunlaşan iltica olgusunun doğal olmadığını vurgulamak durumunda. Zira, Türkiye bütün bu savaşları yaşayan ve mülteci üreten ülkelerin ana devleti konumunda. Nitekim, problemlerin yaşandığı ülkelere baktığımızda eski Osmanlı Devleti reayası olduklarını görüyoruz. Bu günkü problemlerin kaynağı olan Batı onları Osmanlı Devleti’nden koparmıştı ve ardından o ülkelerde desteklediği zalim yöneticiler eliyle de sömürmesi kolay olmuştu. Bugün bölgedeki savaş siyasetini destekleyenler, siyasi çözüm yollarını tıkayanların ta kendileridir. Mısır’da olduğu gibi askeri darbeleri ve insan öldürme yöntemini meşru gösteren Batı’nın bizzat kendisidir. Aynı Batı Suriye’de halkın başarıya ulaşmasını engelleyen güçtür. Gerisi laf ü güzaftır.
İşte göç ve iltica akının sebebi budur: Batı’nın savaşları. En başından beri uygulanan sömürgeleştirme siyaseti bitmiş değildir, bu gün de devam etmektedir. Yaşadığımız felaketlerin organizatörleri Batı’da aranmalıdır.
Biz, yaşadıkları acıklı zaaf sebebiyle hiç bir Arap ülkesinden ümmetin sorumluluğunu üstlenecek bir tutum beklemiyoruz. Bunu kuvvetli bir şekilde Türkiye’den bekliyoruz. Arap toplumu Başkan Erdoğan’ı bütün bir ümmetin lideri olarak görmektedir. Türkiye’nin başına geçen her lider, coğrafi sınırları çizilmiş bir ülkenin değil, bütün ümmetin lideri olduğunu idrak etmelidir. Bu yüzden Başkan Erdoğan bizi muhatap almalı ve bizi dinlemeli. Ümmetin önderi olarak bizim kendisinden ne gibi beklentilerimiz olduğunu bilmeli. Zira, ezilen gariplerin adına konuşmak mümkün olan en büyük gücü ifade eder.
Çeviri: Fethi Güngör