“Çürüme nedir” diye bir soru sorsak…

Ve sonra olup biten her şeye bu cevapla birlikte yeniden baksak…

Bir şey kaybedildiğinde en çok kim üzülür ya da kim kahreder; sokaktaki insan mı, ilişkide bulunan mı? Müteahhitler mi, mühendisler mi?

Çürüyen ve yozlaşan şayet çürüdüğünü ve yozlaştığını kabul etmişse bunun tamiri mümkündür.

İbn Haldun, “her devlet, üç kuşak sonra asabiyet açısından çürümeye uğrar ve başka devletlerin boyunduruğu altına girer” der.

Katılırsınız ya da katılmazsınız…

Sadece devletler değil, toplumun değişik kesimlerinde farklı alanlarda üretenlerde de aynı şey görünür.

“Dekadan” (çürümüş) o kadar çok şey var ki…

Güven duyulduğunda toplum kendini yeniler. Her seferinde düştüğü yerden ayağa kalkmayı başarabilir. Fakat en önemlisi asabiyet açısından çürüme…

Peki ‘asabiyet’ nedir: Aynı soydan gelenlerin veya bir başka sebeple aralarında yakınlık bulunanların muhaliflere karşı birlikte hareket etmelerini sağlayan dayanışma duygusu.

Aynı paydada buluşan ve iyi zamanlarda her şeyi bölüşen benzerlerin…

İşler tersine gitmeye başladığında çark etmeleri ve gemiden ilk atlayan olmaları nasıl izah edilebilir?

İslam Ansiklopedisi’nde, Mustafa Çağrıcı’nın kaleme aldığı “asabiyet” maddesinde çok değerli bir Hadis nakledilir:

“Peygamber’in asabiyet temayüllerinin Müslümanlar arasında yeniden baş göstermesinden duyduğu kaygıyı hatıra getirmesi bakımından son derece önemlidir: Müslüman cemaatten ayrılan ve itaat yolunu terk etmiş olarak ölen kimsenin ölümü Câhiliye ölümüdür. Ümmetime karşı harekete geçerek müminin imanına saygı duymaksızın ve sözleşmeli bulunduğu kimseye karşı olan ahdine vefa göstermeksizin suçlusuyla suçsuzuyla bütün ümmetimi vurmaya kalkışan kimse benim ümmetimden değildir. Asabiyet duygusuyla öfkelenen, asabiyet uğruna savaşırken yahut asabiyet davası güderken körü körüne açılmış bir bayrak altında ölen kimsenin ölümü Câhiliye ölümüdür” (Müslim, “İmâre”, 57; Nesâî, “Tahrîm”, 28; İbn Mâce, “Fiten”, 7; Müsned, II, 306, 488).”

Tamir ve restorasyon imkânları her zaman ihtimal dahilindedir. Eğer düzelmek gibi bir niyetimiz varsa… Ve en önemlisi özeleştirimize değer verdiğimiz sürece…

Bir konuda üst üste şoklar yaşıyorsak ve bundan hiçbir ders almıyorsak ciddi bir sorun var demektir. Bu durumda hiçbir şey yokmuş gibi devam edip dibi mi göreceğiz yahut sıkıntıların farkına varıp önlem mi alacağız?

Bu durumda bazen kendimizi göremeyebiliriz. Çünkü gerçekle aramıza öyle duvarlar örülmüştür, öyle perdeler çekilmiştir ki bir türlü çürümeyi göremeyiz.

Özeleştiri yapmıyoruz, eleştiriye kapalıyız…

Öyle ise bizi yiyip bitiren arsız vampirin nasıl farkına varacağız?

Çürüme sadece kamu kurumlarında yaşanmaz. Gençlik, kadın, erkek, çocuk… Her şey bu meseleye dahildir.

Efendim, kimse çürümeye hazır değil. Yenilmeye hazır değil. Kaybetmeye hazır değil.

Kaybetmeye veya yenilmeye hazır olmayan kimdir? Aklı başında herkes girilecek bir yarışta ipi mutlaka birisinin göğüsleyeceğini bilir. Yani her zaman bir kaybeden olacaktır. Yarışa girmeden sonucu nasıl tahmin edebiliriz? Tek farkla: Rakip takım sahaya çıkmamışsa ancak o zaman hükmen galip sayılabiliriz.

İyi insanlar da hazır değil, kötü insanlar da…

Sonuç iyiyi kötüyü ayırmıyor ki!

“Çürümenin Kitabı”nı yazan Emil Michel Cioran’ın şu satırlarının altını çizelim: “Konuşanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuruz. Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için uğraşırız.”

İbn Haldun’a göre, en iyi siyaset (iş, fiil) Allah’ın hükümlerini uygulamakla gerçekleşir. Asabiyet mülkün kaynağı ve kuruluş sebebidir.

Devam eder: Cömertlik, af, müsamaha, sabır, vefa, halkın sıkıntılarıyla ilgilenme, kanuna ve ilme saygı, hayâ, merhamet, doğruluk gibi dini, ahlaki faziletler ve hayırlar da mülkün devamını sağlayan hasletlerdir.

Bunların olmadığı bir idare, uzuvları kesilmiş insan gibidir. Dolayısıyla mayasında kötülük ve fenalık bulunan hiçbir yapı, Allah’ın koyduğu kanun gereğince yıkılıp gider.

Aynen böyle davranacağız.

Kardeşlik hukukunu -yeniden- hatırlayacağız…

Allah için -yeniden- seveceğiz…

Allah için -yeniden- isteyeceğiz ya da istemeyi deneyeceğiz…

Onun rızası dışında olan hiçbir şeye tenezzül etmeyeceğiz…

Ancak o zaman farkına varıp onarmaya başlayabiliriz.