Arap Baharı’nın fitilinin ateşlendiği ülke olan Tunus’ta diktatörlük yıkılsa da her şey tekrar sarpa sardı. Hatta IŞİD’in turistlere yönelik düzenlediği terör saldırısının ardından ülkede olağanüstü hal ilan edildi. Zaten Nahda da son girdiği seçimlerde beklediğimiz başarıyı gösteremedi.

Mısır’da ise Hüsnü Mübarek devrildikten sonra yerine Hüsnü Mübarek’ten çok daha acımasız bir diktatör geldi. Sivil yönetim tamamen yıkıldı ve yönetime asker hâkim oldu. Başta Mursi olmak üzere binlerce İhvan mensubu zindanlara dolduruldu. Geçmişte sendikalarıyla, eğitim kurumlarıyla, hayır ve davet çalışmalarıyla Mısır’da faaliyetlerini sürdüren İhvan yasaklı ilan edilip terör örgütü statüsüne sokuldu.

Libya’da da durum hiç açıcı değil. Kaddafi’nin devrilmesinin ardından ülkede bir türlü siyasi birlik sağlanamadı. Hatta Libya bölünmenin eşiğine geldi. Bütün bunlar yetmezmiş gibi ortaya bir de IŞİD belası çıktı.

Ya Suriye? Özgürlük ayaklanmasının ardından yüz binlerce insan hayatını kaybederken, 6 milyondan fazla kişi Suriye’yi terk ederek mülteci konumuna düştü. Halep, Humus gibi Suriye’nin birbirinden güzel şehirleri artık tanınmaz hale geldi. Ülkede yüzyılın insani trajedisi yaşanırken, Esed de bir türlü devrilmedi.

Peki bunlar ne zaman oldu? Tabii ki Arap Baharı sonrası… O zaman bizler, yani Arap Baharı ile birlikte başlayan halk isyanlarını destekleyenler; Mısır’da Hüsnü Mübarek diktatörlüğüne karşı İhvan’ın, Tunus’ta Bin Ali’ye karşı Nahda’nın, Suriye’de Baas, Libya’da Kaddafi yönetimine karşı özgürlük isteyenlerin, İslami hareketlerin yanında duranlar olarak yanıldık mı? Arap Baharı’nı anlayamadık ve moda tabirle büyük resmi okuyamadık mı? Veya Arap Baharı hiç olmasaydı Mısır, Suriye, Libya, Tunus bugünkünden çok daha iyi mi olacaktı?

Hiç sanmıyorum. Aslında durum şuydu: Diktatörlerin kullandıkları otobüs her geçen gün uçuruma doğru ilerliyor, bölgedeki halkların yıllardır şuur altlarında biriktirdikleri acılar ortaya çıkmak, isyana dönüşmek için gün sayıyordu. Arap Baharı türü bir isyan eğer bugün yaşanmasaydı yarın mutlaka yaşanacaktı. Yani bu tarihi isyan kaçınılmaz bir sondan başka bir şey değildi.

Arap Baharı gerçekten devrimci, özgürlükçü bir onur ayaklanmasıydı. Eğer ayaklanmanın başında Mısır, Libya ve Tunus’ta elde edilen kazanımlar korunabilseydi, Suriye’de Esed rejimi yıkılıp yerine Suriye halkının özgürlük talebine cevap verebilecek bir yönetim kurulabilseydi bugün bambaşka bir Ortadoğu, bambaşka bir alem-i İslâm olacaktı. Bu durumu herkesten önce fark eden Batılı devletler bölgedeki halkların özgürlük, adalet, insanca yaşam gibi taleplerini gerçekleştirebilecek tek alternatif olan ve üstüne üstlük anti-emperyalist bir gelenekten gelen İslami hareketleri engellemek için karşı devrime kalkıştılar. Aleyhlerinde işleyen süreci lehlerine çevirmek için ellerinden geleni yaptılar ve son derece sinsi, kanlı yöntemlere başvurdular.

Peki Arap Baharı artık sona mı erdi? Yine moda tabirle Arap Baharı artık kışa mı dönüştü?

Ben şahsen böyle düşünmüyorum. Arap Baharı veya Ortadoğu intifadaları dün olduğu gibi bugün de devam ediyor. Devrimlerin çalınmasına yönelik müdahalelere rağmen ne Mısırlılar ne Libyalılar ne de Tunuslular teslim oluyor. Suriye halkı ise bıkmadan usanmadan, yaşadığı tüm acılara rağmen özgürlük direnişini sürdürüyor. Ayrıca yüzyıl önce kurulmuş köhne bir sistemin, kurulmuş bir oyunun birden sihirli bir değnekle değişmesini beklemek akla uymaz.

Önceki gece Ceren Kenar, TRT Haber’de Gannuşi’ye “Devrim bitti mi?” diye soruyor. Gannuşi ise bu soruya, “Hayır bitmedi, devrimler her zaman düz bir çizgide ilerlemez” diye cevap veriyor. Arap Baharı da bitmedi, sadece şimdilik düz bir çizgide ilerlemiyor.