Ankara’da 20’si rütbeli asker olmak üzere 28 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan aşağılık terör saldırısından haberdar olduğumuzda Kilis’teydik. Durumun vahametine vakıf olunca programımızı değiştirerek hemen Ankara’ya dönmek üzere yola çıktık. Bu esnada telefonlarımız susmak bilmiyor, bizler sağlıklı haberler alabileceğimiz birilerine ulaşmaya çalışırken, başka birileri de aynı refleksle bizleri arıyorlardı. Bir zaman sonra durumu net olarak görmemiz mümkün oldu. Ardından Başbakan’ın Brüksel Cumhurbaşkanın da Azerbaycan programlarını iptal ettiğini öğrendik, durum gerçekten olağan üstüydü. Cumhurbaşkanlığı Sarayında belki de tarihin en uzun süren güvenlik toplantısı sonrasında Cumhurbaşkanı yaptığı yazılı bir açıklamayla şiddetli bir şekilde saldırıyı ve arkasında bulunan güçleri kınıyor, bu duruma neden olanların karşılığını misliyle göreceklerini tekraren ifade ediyordu. İyice köşeye sıkışan PKK ve Suriye’deki mevzileri Türkiye topçusu tarafından aralıksız bombalanan PYD-YPG teröristlerinin Devletin merkezinde böylesi vahşi bir eyleme imza atabileceklerini istihbarat birimlerimizin nasıl ön göremedikleri tartışıldı uzun uzadıya radyo ve televizyonlarda ve bir zaafiyet olup olmadığı sorgulandı. Bir sonuca varıldı mı tam emin değilim ancak en üst düzeyde art arda yaptıkları açıklamalar, olayın faillerinin, yardım ve yataklık edenlerin çok kısa sürede tespit edilip yakalanması ve saldırıyı gerçekleştirenlerin ABD, Rusya ve Esed destekli PYD terör örgütü mensubu olduklarının açığa çıkması olayı uluslararası bir mahiyete taşıdı. Bu esnada parlamentoda grubu bulunan HDP hariç tüm partilerin bu saldırıyı lanetleyen ortak bir bildiriyi imza altına almaları özlenen milli duruşu ve halkın ortak tepkisini ortaya koyması açısından son derece önemli kabul edildi. HDP’nin bu bildiriye imza vermemesi ise, terörün parlamentodaki uzantıları şeklinde var olan algıyı güçlendirip gerçekte demokrasi ve barışla hiç bir alakalarının bulunmadığını kamuoyu önünde açıkça faş olması şeklinde değerlendirildi. Bu esnada Meclis Başkan vekili Sayın Hamzaçebi’nin meclis çalışmalarına ara verilmesi yönünde gelen bir teklifi ret edip ” TBMM çalışmalarına asla ara vermez” şeklinde yaptığı açıklamalar takdirle karşılandı. Hülasa, geçtiğimiz hafta Ankara yaklaşık tüm mesaisini bu saldırı ve bağlantılı olarak Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelere sarf etti. Tabii ki patlamanın olduğu gün 6 askerimizin yine yola döşenen patlayıcılarla şehit edilmesi siyasilerin ve üst düzey askeri yetkilileri Ankara ve diğer vilayetlerde yoğunluklu olarak cenaze namazlarında bir araya getirdi.
Bu haftayı ise Ankara’nın yine geçen hafta yaşanan travmanın etkisinde geçirecek gibi görünüyor. Ancak hafta sonu bakanların programlarına sadık kalarak ülkenin dört bir yanına dağılmaları milli morale de yapacağı olumlu katkılar nedeniyle oldukça büyük bir öneme haiz. Ayrıca beklenin aksine Ankara’nın her köşe bucağı polis kaynamıyor. Vatandaşla nezdinde yaşamın rutin akışı dışında bir gelişme varmış hissi uyandırmamak için güvenlik güçleri son derece hassas davranıyorlar ve halkın her hangi bir tedirginlik yaşamaması için gerekli tüm sosyo- psikolojik önlemler alınmış görünüyor.
ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin Suriye’de taraflar arasında geçici ateşkesin sağlandığı yönünde Amman’da yaptığı açıklamalar sonrasında dün Humus’ta gerçekleştirilen bir intihar saldırısında yaklaşık 40 Esed askerinin öldürülmesi bu ateşkesin nasıl uygulanacağı konusunda şimdiden çeşitli soru işaretlerini akıllara getirmiş durumda. Devrimci muhaliflerin bu ateşkes kapsamında Nusra’nın da vurulmaması talepleri ne kadar dikkate alınacak? Rusya başından beri olduğu gibi DAİŞ’i vurma gerekçesiyle sivil halkı ya da Özgür Ordu güçlerini vurmaya devam edecek mi? PYD-YPG güçleri Türkiye sınırıyla Halep bağlantısını kesmek ve alan genişletmek üzere Azez’e doğru ilerlemekten vaz geçecekler mi? Türkiye angajman kuralları çerçevesinde ve özellikle Ankara saldırısını YPG’nin yaptığının açıkça ortaya çıkmasından sonra bu grupların mevzilerini vurmayı bırakacak mı? Benim kanaatim böyle bir ateşkesin bu koşullarda devam etmesi bir yana başlamasının dahi mümkün olmayacağı yönündedir. Tabii önümüzdeki günlerde manzara daha da netleşecektir.
Ayrıca hafta sonu Sayın Cumhurbaşkanı Fildişi, Gana ve Nijerya’yı kapsayan 4 günlük bir Afrika seyahatine çıkacak nasip olursa. Özellikle bu ziyaretlerin Şubat ayı başlarında gerçekleştiren Afrika Zirvesi sonrası yapılması kıta ülkeleriyle ilişkilerimizin canlı tutulması bağlamında oldukça büyük önem taşıyor. Hatırlanacağı gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan Latin Amerika dönüşü Senegal’e uğramış ve Devlet başkanı Macky Sall ile bir araya gelmişti.
Bu haftanın Ankara Ajandası üstüne çöken burukluk nedeniyle bu kadarla iktifa ediyor. Bahar neşesi saçabileceğimiz ajandalarda buluşmak üzere Ankara’dan saygılar ve selamlar…