Bir yandan yurtiçinde şehit sayısı artıyor, diğer yandan Türkiye, Suriye’deki ABD öncülüğündeki uluslararası güçlerin IŞİD tiyatrosuna son vermeye çalışıyor.

Yanı sıra, Kürtler’in yoğun olarak yaşadığı bölgelerde harap olan şehirlerin ihyası için hükümet somut adımlar attığını gösterecek şekilde kapsamlı bir teşvik paketi hazırlıyor veya hazırladı.

Acaba Kürtler nezdinde bunun bir karşılığı var mı veya olacak mı?

Elbette, hiç karşılığı yoktur denemez. Bu tür somut adımlar yapılmalıdır da.

Dedim ya, Anadolu gururludur. Anadolu’nun gururlu olduğunu bilmeyen yoktur dünyada. Yabancılar ne zaman Türkiye’den söz edecek olsa, gururumuzu en çok okşayacak cümlelerden başladıklarını biliriz: Türkler çok misafirperverdir, çok hoşgörülüdür, çok yardımseverdir vs. Maddi bir karşılığı olan bir söylem olmadığı halde bu tarz cümleler, ayran gönüllü Türkler’i kendinden geçirmeye, baştan çıkarmaya yeter de artar bile. Hemen “İmzayı nereye atıyoruz?” yollu bir havaya giriverirler.

Bu, çok basit bir numara olduğu halde her gelen yabancı elçi veya bürokrat bu numarayı çeker. Karşılığını da fazlasıyla alır mı peki? Hiç şüphesiz alır. O kadar sıradan ve öğrenilmiş/öğretilmiş bir bilgidir ki, sıradan turistler bile yapar bunu. Yaptıklarında da karşılığını fazlasıyla alırlar.Cümlesi bu yoldan yürür.

Şimdi ben de, Kürtler’e teşvik paketi yerine bu tarz cümleler bulup onları mı kullanalım diyorum acaba? Veya demeye çalışıyorum…

Tabii ki değil.

Her terör olayının zirveye çıktığı dönemlerde çözüm yolu söylemlerinin veya masaya oturma meselesinin gündeme gelmesi öncelikli olarak bizim temel eksikliğimiz.

Neden aradaki buzdağlarının çözümü için terörün canımızı acıtmasını bekleyelim ki! Neden bütün sosyal veya ekonomik sorunlara hep tedbir çerçevesinde bakarız da, tetkik çerçevesinde bakamayız?

Tedbir ekolü, düzen bozulduğunda düzeni eski hale getirmeye çalışan bir düşünce yapısıdır. Osmanlı’da buna kanun-ı kadîm deniyordu. Ama Osmanlı’nın yıkılmasına neden olan da bu bakış açısı oldu.

Tetkik ekolü ise düzenin adil olup olmadığını, düzenin ilerde bir soruna neden olacak yanlarını olaylar olmadan görüp önlem almayı öğütler.Tıpkı teftiş ve iç denetim meselesi gibi birbirine tamamen zıt bakış açılarıdır.

Sadede gelelim…

Kürtler’i, terör üzerinden anlamaya veya çözüm üretmeye kalkarsak asla yol alamayız. Ayrıca bu tarz yaklaşımlarımız, Kürtler’i giderek kaybetmeye de hizmet ediyor. Kürtler’in yoğun olarak yaşadığı dört ülke Türkiye, İran, Suriye ve Irak’tır. Buradaki Kürtler, en çok yaşamak istediği ülke de hiç kuşkusuz Türkiye’dir. Bu, Türkiye’nin büyük bir imkânıdır. Ama iyi anlaşılmazsa bu istek, Türkiye’nin en büyük imkânsızlığı veya dezavantajı da oluverir birden.

Özetle, Kürtler’e karşı en az Türkler kadar gururlu olduklarını unutmadan bir dil kullanmalıyız. Bu dil, “Kürtler kardeşimizdir!” değil ama.Bütün mesele, buna ne kadar hazır olup olmadığımızdır…