Almanya’da Türk İzleri Belgeseli çekimleri için MÜSİAD Hannover Başkanı Hafız Karadağ’ı arayarak Hannover Mason Locası’ndan randevu almasını istiyorum. Bu talebim karşısında Hafız çok şaşırıyor ve hayretle ‘’Abi Almanya’da Türklerin Mason Locası ile ne alakası var. ‘’ diye soruyor. Bende ‘’Telefonda izahı zor bir konu sen bu görüşmeyi ayarlayabilir misin? Detayları gelince konuşuruz.‘’ Hafız pek fazla bir şey anlamasa da ilgileneceğini söyleyerek telefonu kapadı. Daha sonra Hannover MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Yavuz Bey Mason Locası Başkanı Winfried Brikman’dan randevu almayı başardı. Ben bu görüşmeyi yapabilmeyi pek ümit etmiyordum çünkü masonların son derece kapalı bir topluluk olduğunu biliyordum. Nitekim Türkiye’de mason locaları kapalı kutular halindedir kimse ne yaptıklarından haber olmaz. Son zamanlarda çok fazla anıldıklarına da şahit olmadım.

LUDWİG MEHMET’İN HİKÂYESİ

Siz de merak ettiniz değil mi? Neden mason locasıyla görüşmek istediğimizi. Sizi daha fazla merakta bırakmadan konuya gireyim. Hannover’den size, bize dair iki ibretlik tarihi yaşanmış olayı aktaracağım. Büyük bir ansiklopedi yazılacak kadar dramatik iki hikâye. Bu iki olay üzerinde oturup tefekkür etmenizi öneriyorum. Almanya’da bize dair dramatik hatırlar var yeri geldikçe gezi notları arasında aktaracağım. İşin ilginci bu ülkede yaşayan 3 milyon insanımızdan çok azı bu geçmişten haberdar.

Yavuz Bey locadan izin alınca çekim ekibiyle beraber Viyana’dan Berlin’e gittik. Haber geldiğinde biz Viyana’da idik. Viyana’dan bir araç kiralayarak yola koyulduk. Yaklaşık 10 saatlik bir yolculukla Berlin’e vardık. Berlin’e gitmek için Çek Cumhuriyeti’ni güneyden kuzeye katettik. Yakın zamanda Çek Cumhuriyeti adını Çekya olarak değiştirdi. Prag’da mola verdik. Prag tarihi dokusuyla görülmeye değer bir başkent. Bir iki saatlik molada buranın notunu verdim; buraya gelinmeli. Daha sonra bir Prag seyahatim oldu.

Berlin’den koordinatör arkadaşımız Hasan Ürkmez’i de alarak Hannover’e geçtik. Bahçeli iki üç katlı evlerin olduğu bir bölgede bulunan locaya vardık. Bahçe içinde birkaç katlı evden oluşan locanın başkanı 80’li yaşlarda olan Winfried Brikman bizi karşıladı. Sohbetimizi bahçede yaptık sonra locayı gezdik. Loca başkanına locanın kurucusunun Türk olduğunu duyduğumuz için bu konuyla ilgili olarak görüşmek için geldiğimizi söyleyince. “Bu bilinen bir şey ve kayıtlarımızda var.” diyerek locayı tanıtan bir kitapçığı gösterdi. Başkanların ilki olarak temsili resmi olan biraz kıyafetiyle de Osmanlı’ya benzeyen şahsın isim hanesinde Türkçe karakterlerle diğer isimlerinin yanında Mehmet yazıyor. Kurucuların resimlerinin olduğu bölümde ilk isim Ludwig Mehmet yazıyor; gözümüzle gördük, şahit olduk.

Hannover Mason Locası’nın kurucusu bir Türk. 1685 yılında Hannover Dükü George Ludwig Moro yarım adasında yeniçeri Mehmet’i esir alarak Hannover’e götürüyor. Benzer bir şekilde yine Moro’dan Mustafa isimli bir yeniçeri’de Hannover’e getiriliyor. Mehmet uzun süre Hannover Prensi’nin hizmetinde çalışıyor. Prens Mehmet’in Hıristiyan olmasını istiyor, eğer bunu kabul etmezse öleceğini hatırlatıyor. Mehmet’in adı Ludwig Maximilian Mehmet von Königstreu oluyor. Prens Ludwig Mehmet’e asalet unvanı veriyor. Sonra Hannover Dükü Ludwig İngiltere Kralı oluyor ve Ludwig Mehmet’i de Hazine’den sorumlu bakan yapıyor. Ludwig Mehmet’in oğlu Johann Ludwig Mehmet Londra’da doğar kralın oğlu ile beraber büyür. Kralın isteğiyle Hannover’de Mason Locasını kurar. Ludwig Mehmet’e Hannover’de büyük bir miras kalır ve bunu kiliseye, yetimhaneye ve 300 İngiliz’in borçlarının kurtulmasına harcar. Ludwig Mehmet’in ailesinin Almanya’nın ünlü ve tanınmış aileleri olarak varlıklarını sürdürüyorlar.

HANNOVER MEZARLIĞINDA İKİ TÜRK

Locada bu ilginç hayat hikâyesini dinledikten sonra Hannover mezarlığında yatan iki Türk’ü ziyarete gidiyoruz. 1683 yılında ll. Viyana Savaşı’ndan sonra 800 kadar Türk esiri Hannover’e getiriliyor. Bunlardan iki Sipahi Hasan ve Şemdinlili Derviş Hamit. Bu iki Osmanlı askeri prenses Sofi’nin hizmetine veriliyor. Bütün baskılara rağmen Hasan ve Hamit Hıristiyan olmazlar. 1691 yılında kısa aralıklarla vefat ederler ve prensesin talimatıyla İslam esaslarına göre defnedilirler. Eskimekle beraber mezar taşları sağlam duruyor. Biz de bu iki vatan evladına Fatihalar göndererek garip duygular içerisinde mezarlıktan ayrılıyoruz. Almanya’da bulunan devlet yetkilileri tarafından mezarların başına bir kitabe konmuş. Almanya’nın farklı yerlerinde bulunan Türk izleri için bilgi tabelalarının konmasında fayda var.

Bu iki garip hikâyeden yeni nesiller olarak çıkarmamız gereken çok dersler var. Özellikle buralarda yaşayanların ibret vesikası olarak bu hayat hikâyelerini hiç unutmamaları lazım.

FUARLAR ŞEHRİ HANNOVER

Hannover Almanya’nın 500 bin nüfuslu fuar kentlerinden birisi. Özellikle makine fuarı dünyada rakipsiz. Türkiye’den her yıl onlarca firma bu fuara katılıyor. Türkiye’nin konuk ülke olduğu yıl fuara ben de katıldım. Fuarın açılışını Almanya Başbakanı Merkel ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Fuara dünyanın birçok ülkesinden yoğun katılımlar oluyor. Ülkeler teknoloji de geldikleri seviyeyi birbirlerine gösterme imkânı buluyorlar. Türkiye’den de yoğun katılım var; 300’e yakın firma, üniversiteler, sanayi ve ticaret odaları fuara katıldı. Fuarı Almanya’da yaşayan Türklerde ziyaret ediyor.

Hannover MÜSİAD ekibi de fuarda, akşam için bir program önerisinde bulunuyorlar. Fuar kapandıktan sonra Milli Görüş’e ait bir camiye gidiyoruz. Burası caminin yanı sıra sosyal tesislere de sahip bir yer. Akşam namazını kıldıktan sonra bina içinde bulunan lokanta da Hannoverli kardeşlerimizle yemek yiyoruz. Konu her zaman olduğu gibi yoğunluklu olarak Türkiye ve yanı sıra Almanya oluyor.

Hannover geniş bir alana yayılmış güzel bir şehir. Bahçeleri, gölleri, tarihi yapılarıyla görülmeye değer. Özellikle Belediye Başkanlığı binası kiremit çatısı, turkuaz renkli kubbeleri, estetik görünümüyle dikkat çeken tarihi yapı. Bir de şehrin ortasında modern üst üste binmiş bina kümelerinden oluşan garip bir yapı var. Bu yapının mimarının da Türk olduğunu söylediler. Belediye binası ne kadar estetik güzel bir bina ise bu bina da o kadar garip ucube bir yapı olarak şehrin merkezinde arzı endam ediyor.

Hannover’de 30 bin kadar Türk’ün yaşadığını duyduk. Ülke ekonomisine büyük katkılarda bulunuyorlar

BERLİN

Hannover’de işimiz bitince Berlin’e dönüyoruz. Yollar çok güzel ancak müthiş bir kamyon trafiği var. Aramızda yorum yapıyoruz. Bu kamyonlar ekonominin çalıştığının göstergesi. Artık Türkiye’de de aynı manzaraları görmek mümkün. Berlin’e varışımız yaklaşık 3 saat sürüyor.

Berlin’de de bize dair çok hikâyeler var. Şimdi tarihe girmeden biraz Berlin’den size söz edeyim: 3.5 milyon insanın yaşadığı Berlin Almanya’nın başkentidir. Almanya eyalet sistemiyle yönetilir ancak Türkiye’de yaşayanların çoğu bunu bilmez. Eyalet sistemi olduğu için bölünme tehlikesiyle karşı karşıya değildir. Almanya 16 eyaletten oluşan federal bir cumhuriyettir. Eyaletler eğitim, kültür, asayiş gibi konularda özerk. 3 eyalet aynı zamanda il durumunda: Berlin, Hamburg, Bremen.

Almanya İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ikiye bölününce başkent Berlin’de ikiye bölündü. Batısı Batı Almanya’da, doğusu Doğu Almanya’da kaldı. Sembolik olarak duran kulübe ziyaretçi akınına uğruyor. Checkpoint Charlie olarak adlandırılan geçiş noktasında sembolik olarak nöbetler sürüyor. Kulübenin batı tarafında bir Amerikan askerinin, doğu tarafında Rus askerinin fotoğrafı var. Bu kapıdan sadece üst düzey yetkililerin geçişine izin veriliyordu. Bu geçiş noktasının dışında iki Berlin’i ayıran bir duvar yapılmıştı. Bu duvar 1989 yılında yıkılan duvar yabancılar tarafından ziyaret ediliyor. Berlin’i ziyaret eden Amerikan Başkanı Ronald Reagan, Rus Devlet Başkanı Gorbaçov’a bu duvarın önünde yaptığı konuşmada şöyle sesleniyordu: “Bay Gorbaçov bu kapıyı açın. Bay Gorbaçov bu duvarı yıkın.” Çok sayıda doğudan batıya kaçış hikâyesi barındıran bu duvar 1989 yılında yıkılarak iki Almanya birleşti. Daha doğrusu Doğu Almanya’yı batı ilhak etti. Batı Almanya sessiz sedasız bu birleşmeyi başardı.

Almanya’nın kendisine dair söylenecek çok söz var. Bizim Almanya ile ilişkimiz de sanıldığı gibi 1960’lara değil, 800 yıl öncesine dayanıyor. Gelecek haftalarda hem tarih zaviyesinden hem de günümüz açısından Almanya’ya yolculuğa devam edeceğiz. İbretlik hüzünlü hatıraları ders alırız umuduyla sizinle paylaşacağım…