Geçtiğimiz günlerde Malatya’da bir arkadaşımla oturduk, çaylarımızı içerken “İnsan nedir?” sorusuna cevap arıyorduk. Eserlerden edindiğim bilgiler ışığında, arkadaşımın sorusuna şöyle cevap verdim: “İnsan, kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesidir. Ve hakikat-i Muhammedi cihetiyle de kâinatın çekirdeği aslisi. Yani her şey, bu hakikatten yaratılmıştır: Cennet, cehennem, nebatat, hayvanat, insan… Hepsi Nur-u Muhammedi’den!

Ama arkadaşım, bu cevabı verdiğimde durakladı ve dedi ki: “İyi de bazıları bunu kabul etmiyor!” Hatta inkâr edenler olduğunu belirterek bu durumu serzenişle anlattı. Ben de dedim ki: “Hakikat-i Muhammedi, hakikat-i vahiydir. Risalet hakikatidir.” Hakikat-i Muhammedi, sadece Kur’an’ı değil, Tevrat, İncil, Zebur ve diğer tüm semavi suhufları netice vermiştir. Allah, cinleri ve insanları sadece kendisine ibadet etsinler diye yarattığını söylerken (Ve mel halaktul cinne vel inse illa liyabudun) bu ibadetin esası, usulü de işte bu hakikattir.

Şimdi gelelim işin özüne: Eğer bir kimse hakikat-i Muhammedi’yi, yani Risalet-i Muhammedi’yi inkâr ederse Allah korusun, “dalalet bataklığı”nda boğulur. Fırkayı dalle (sapkın fırka) olur. Bunu bir de Allah Tealâ, Kur’an’da açıkça ifade ediyor: “Allah’ı ve Resulünü inkâr edenler, Allah’a iman ettik deyip peygamberi reddedenler, peygamberin getirdiği ahkâmın bazılarını kabul edip bazısını reddedenler, hak ile batıl arasında yol bulmaya çalışanlar…” Bunlar hakkında ne diyor? “Onlar, kâfirlerin ta kendileridir.

Yani işin özeti şu: Biz Peygamber Efendimizin (a.s.m) tarif ettiği Allah’a iman ediyoruz. Yahudi’nin, Hristiyan’ın, peygamberleri inkâr edenlerin Allah’ına değil! Bizim Allah’ımız,124 bin peygamberi gönderdi. Kur’an başta olmak üzere semavi kitaplarla emir ve yasakları apaçık bildirdi. Başka bir Allah tanımıyoruz, bilmiyoruz, inanmıyoruz!

Peki, Yahudiler ne diyor? “Üzeyr, Allah’ın oğludur.” Hristiyanlar ne diyor? “İsa Allah’ın oğludur,” ya da daha kötüsü, “İsa Allah’ın kendisidir!” Teslis inancı… Baba, oğul, kutsal ruh… Şimdi, bir Müslüman buna nasıl inanır? Bunun, imanımızla bağdaşır bir tarafı var mı?

Peki, bu inanç farkı sadece onlarla mı sınırlı? Hayır. Bugün kendini Müslüman zannedenler bile Allah’ın dinine, peygamberine, kitabına aykırı görüşler taşıyor. İman nedir, inanç nedir bilmeden kendilerini doğru yolda sanıyorlar.

Biz, Allah’a iman ederken peygamberi ve getirdiği ahkâmı kabul etmeyi zorunlu kılan bir inanç sistemine sahibiz. İman bütündür, parçalanamaz. Peygamber’i inkâr edersen Allah’ı nasıl kabul edebilirsin? Yahut getirdiği emirlerden bazılarını inkâr edersen nasıl Müslüman olabilirsin?

İnanç dediğin, yalnızca bir tanımı değil, hayatın tamamını şekillendiren bir yol haritasıdır. Ve bu harita, Peygamberimiz aracılığıyla bize ulaştırıldı. Onun getirdiği her emir, Allah’ın rızasını kazanmamız için bir vesile. O yüzden, mesele sadece inanıp inanmamak değil, doğruyu bilip bilmemek.

Selam ve dua ile

Fiemanilla