İNSANLIK tarihi göz önüne alındığında, “gömlek” üzerine birçok hikâye ile karşılaşılır.
Her toplumun bir gömlek stili ve hatta bir gömlek metaforu vardır.
Stilde gelişim, çeşitli sorunlara çareler aramak maksadıyla ortaya çıkmıştır.
Köleye gömlek biçmeyen stil düşüncesi, işçiyi köleden ayırmanın en maddeci çaresini böyle bulmuştur.
Akıllı insanın da gömleği olmuştur, delinin de. Dolayısıyla akıllıyla deliyi ayırt etmenin çaresi de gömlekten geçmiştir.
Hazreti Yakûb’un gözleri, Hazreti Yûsuf’a ait olmayan gömlek kendisine verilince görmez olur; ona ait gömlek verildiğindeyse açılır.
İşte stilden metafora geçiş de buradadır!
Gözü açan gömlek değil, kokudur…
Bu yüzden gömleğin stili değil, taşıdığı koku önemlidir.
Yobazlık, koku taşımayan gömlekler giyinmektir.
Gömlekler…
Yakasız, yakalı, nakışsız, nakışlı, kolalı, renkli, Paris’ten, Roma’dan, Londra’dan, Kahire’den, Bombay’dan, Bağdat’tan, Cidde’den…
Böyle bir ayrımla dünyaya bakmak, her insana bir duvar çekmektir.
Hâlbuki insan, tanış olması ve selâmlaşarak irtibata geçmesiyle insandır.
İnsanın kokusu, selâmındadır.
Peki, selâmı yeryüzüne yayacak aktöre etki edecek faktör nedir?
“Akıl”…
Akıl devre dışı bırakıldığında, mahpus edildiğinde veya özgürlüğünden edildiğinde, selâmı, barışı, esenliği elde etmek imkânsızdır!
Bugün barış, huzur ve refah ölçüsünü elde edebilmiş toplumu inşâ etmek için aklın özgürlüğünü sağlayan zemini/temeli tüm gücümüzle kurmalıyız.
İnsanlığın daha güzel, daha müreffeh, daha mutlu bir geleceğe uzanması için evvelâ buna muvaffak olmalıyız.
Peki, bunun için hangi gayrete sahibiz?
Dün, Milâdî 17 Kasım, Hicrî 28 Safer’di.
28 Safer, Hazreti Hasan’ın şehadet günüydü.
Peygamber Efendimiz buyurmuşlar ki, “Akıl insan suretinde olsaydı, Oğlum Hasan görünürdü”.
Müslümanlar, Hazreti Hasan’ı anlamamak hastalığına tutularak aklı ölüme mahkûm ettiler.
Ancak aklı bu mahkûmiyetten, bu mahpusluktan kurtarmak, onu özgürlüğüne kavuşturmak, İslâm’la müşerref olan Müslümanlara şüphesiz dirilişi getirecektir.
Aklın özgürlüğü, giyilmiş ters gömlekleri yırtacak, yobazlığın kokusuz, ruhsuz, lezzeti alınmayan hikmet taklitlerini arzın dibine gömecektir.
Bugün sadece âlem-i İslâm’ın değil, tüm insanlığın muhtaç olduğu değer budur!
Hikmeti kendinden bilinen bir sarhoşluğun, bir aymaz hayranlığın içinden çıkmanın, ayılmanın ve uyanmanın yegâne çözümü bu yoldadır.
Cennet mekân İzzetbegoviç’in, “Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım; Batı’nın aksine Doğu, bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur” sözleriyle yansıttığı hakikat de buradadır.
Aklın özgürlüğüne yobaz gömleği giydirmek, insanı diri diri toprağa gömmektir.
Aklın özgürlüğüne yobaz gömleği giydirmek, hikmeti taklidiyle tutuşturup yakmaktır.
Aklın özgürlüğüne yobaz gömleği giydirmek, bir testi su içinde elmastan ölüm taşımaktır.
Kitap’ın tüm varlığıyla “Akletmeyecek misiniz?” ihtarını görmezden gelemeyiz.
Kaç yıl daha “Bu cep telefonunu nasıl üretmişler?” diye soracağız?
Kaç yıl daha “Adamlar yapmış yahu!” diyeceğiz?
Okumanın ezberinde mi, hakikatinde mi olacağız?
Bu soruların cevaplarını düşünmeye gerek yok!
Ya özgür kılacak ve özgür yaşayacağız ya da haksızlığı ve zulmü kendi kendimize biçerek zulüm altında ezilmekten dem vuracağız!
Yani…
Gömleğimiz ya akıl kokacak, ya küf!
***
@mkulunk: “Biz bu topraklarda yaşamanın bedelini hep ödedik, öderiz. Emperyalizmin çöplüğünde dolaşanlar bilsinler ki, bu topraklar milletindir! Emperyalistler gidecek, biz buradayız!”