*Firari terörist Ekrem Dumanlı bir video çekip kendi internet sitesine yükledi. Videoda, “Sandığa gidilmesini ve Millet ittifakına oy verilmesini” söylüyor özetle. Muhalif partiler kendilerine terör ile el ele denilmesinden rahatsız. Ancak kendilerinden medet umulmasından rahatsız gibi durmuyorlar. Bir parti lideri çıkacak ve diyecek ki: “Ekrem Dumanlı. Boşuna heveslenme. Sen hainsin. İktidar olduğumuzda seni bulup hapse atacağız.” Bunu deseler bütün mesele hallolacak ama demiyorlar. Neden demiyorlar?

*CHP’nin reklam filminde, Kılıçdaroğlu ekrandayken, dış ses “Türkiye daha iyisini hak ediyor” diyor. Bence de.

*Edirne işgal edildiğinde muhalifler, “Edirne’yi Enver alacağına Bulgarlar alsın” diyordu. Bugün de bir kesim “Erdoğan gitsin de ülke ne olursa olsun, kim gelirse gelsin” diyor. Bazı zihniyetler hiç değişmiyor bu ülkede.

*Oyuncu bozuntusu biri ölen bir imamın haberini paylaşıp alay içeren bir yazı yazdı. İşte Türk solu budur. Kendi halkını, dindarını, orta mahalle insanını, garibanı sevmez. Değer vermez, böcek olarak görür. Aksini iddia etseler de arada ağzından baklayı kaçırırlar.

*Türk solu demişken Kemalistler ile Komünistler nasıl bir araya gelebilirler? Mustafa Kemal komünizme karşıydı. Donanma davasına bakınız. Bizde komünistler, Marx’ın Halklar teorisi ve devlet düşmanlığıyla HDP’nin kollarına, Kemalistler de iktidar nefretinin sonucu olarak HDP’nin yanına düştü. İkisini din ve dindar düşmanlığı birleştirdi. O nedenle Kemalistlerin yaptığı 28 Şubat’ı; askeri ve devleti sevmeyen komünistler destekledi. Kemalistler de dinden rahatsız olmanın eklentisiyle Mahir ÇAYAN gibi devlet düşmanlarını savundu. Ve milli sol öldü. Sol olduğu için rahmet de okuyamıyoruz. Yine de Teşvikiye Camii’yi denesinler derim. Orada kim gelse cenazesi kılınıyormuş, rahmet okuyanlar çıkabilir.

*Aydın olarak gördüğün biri, devlet liderine atarlanıyor, soruşturma açılıyor, haddini bil dediği için kısacık sürede o isimde kitap yazıyor, her sayfaya bir iki cümle yerleştiriyor, para verip alıyorsun, karşında koca sayfada bir cümle: Kendine yalan söyleme. Ne zavallılık!

*Stephen King’in öyküsünden uyarlanan 1922 isimli filmi izledim. Filmde şöyle bir replik var: Hayat nadiren adildir. Karakterimiz kendince adaletsiz bir hayat yaşıyor filmde ama neden? Bunun cevabı dürüst bir şekilde yok filmde. Çünkü karakterimiz adil değil. Çok sevdiğim Yavuz hocamın dediği gibi, gavur aklı böyle çalışır. Oysa, sen adil olursan, İlahi adalet sana adil olur. Çünkü insanların başlarına gelen kendi elleriyle yaptıkları yüzündendir der Kuran’ı Kerim.

*Yine bir Amerikan korku-gerilim filmi: Penny Dreadful. Berbat. Bir psikopat nedensizce insanları öldürüyor. Bizde cinayet filmlerinde genelde “intikam” vardır. Karakteri kötü yapan intikamı alış şeklidir, vicdansızlığıdır. Ancak gâvur için bir nedene ihtiyaç yoktur. Bizde seri katil çıkmaz. Filmlerimizde de olmaz çünkü izleyiciye geçmez. Doğal olarak bizde de kötü insanlar var ama anlatmak istediğim başka. Bizim halkımız salt psikopatı sevmez, izlemez. Mutlaka altında bir dram olmalı. Ama gâvur için buna gerek yok. İzlerler. Bir insan sebepsiz yere psikopat, vahşi, seri katil olabilir.

*Bir reklam filminde elli ay taksitle ödeme sunuluyor. Biz bunu garipsemiyoruz. Oysa bu ne demek? Sen elli ay ölmeyeceksin, evet ben elli ay ölmeyeceğim demek. Hiç ölmeyecekmiş gibi plan yapmak. Hayatımızdan ölümü, şehirlerimizden mezarlıkları çıkardık. Oysa hayatta en hakiki mürşit ölümdür!

*Bektaşi, Mevlevi’ye sormuş: “Sizin hırkanızın yenleri neden bu kadar geniş?” Mevlevi yanıtlamış: “Başkalarında gördüğümüz kusurları örtmek için.” Mevlevi sormuş: “Ya sizin yenleriniz neden bu kadar dar?” Bektaşi yanıtlamış: “Biz kusur görmeyiz ki…” Bugün ise başkalarının kusurları üzerinden kendimizi temize çıkarma gayreti içindeyiz. Oysa, kusur görenindir!