Yaşarken can ciğer kuzu sarması olduğumuz şu fani dünya’ya, istesek de istemesek de bir gün veda edecek, ayaklarımızın altında tepelediğimiz o kara toprağın altına mutlaka gireceğiz… Unutmayalım ki bu yalan dünyada hepimiz misafiriz. Misafir olduğumuz ve hayat dediğimiz sahnede her an sınanıyor türlü türlü sınavlardan geçiyoruz. Lakin akılsızlık yapıp, hayatın kısa bir yolculuktan ibaret olduğunu ıskalıyor, ölümden sonraki hayat için çok az hazırlık yapıyoruz. Oysa Peygamber efendimiz, “Akıllı insan ölümü en çok düşünen ve ölümden sonraki hayat için hazırlık yapandır.”buyurmuş iken..
Misafiriz misafir olmasına da, lakin hiç misafir gibi de davranmıyoruz.! Hem misafiriz diyor, hem de bize sunulan ikramları elimizin tersi ile itiyoruz. Birde yetmez gibi o küçücük beynimizle kibirlenip, ev sahibin işine burnumuzu da sokuyoruz…“Sana ne kardeşim evin halısından, boyasından, masasından sehpasından?“Unutma ki sen bir misafirsin bir süre sonrada burada olmayacaksın..! Misafirliğin gereğini yapıp ev sahibine teşekkür etmek varken cahillik yapmanın ne alemi var?! Hem Peygamber Efendimiz;“Cehaletten daha korkunç fakirlik, akıldan daha büyük nimet, kibirden daha kötü bir yalnızlık yoktur.”dememiş miydi..?
İnsanlar her şeyi kontrol edebileceklerini zannediyorlar. Oysa varlık ve güç, makam mevki insanı mutlu etmiyor.! İnsanlar kendilerine verilen her şeyin, ama her şeyin emanet olduğunu unutmamalıdır. Aradaki sebeplerin aracı olduğunu, şifa verenin de, rızık verenin de, mal mülk mevki verenin de Allah olduğunu ve onları her an geri alabileceğini aklından çıkarmamalıdır. Hayatı ve her şeyi emanet olarak kabul edip, bu istikamette yaşayan insanların esasen kaybedecekleri hiç bir şeyleri yoktur…
Peygamber Efendimizin İslam’ı tebliğ etmeye başladığında etrafında ilk defa toplanan kişiler; “kaybedecek bir şeyleri olmayan ve asla dünya malına tamah etmeyen kişilerdi…” Esasen AK Parti’nin 2002 yılında temellerini atan “Kurucu ruh’’ta tam olarak böyle idi… AK Parti, ümmetin ve milletin çıkarlarını kişisel çıkarlarının üzerinde tutan, çıktığı yolda gemileri yakan, makam ve mevkileri elinin tersi ile yiten, davasını içselleştirmiş erdemli ve liyakat sahibi kişilerden oluşuyordu…
Ben bu anlamda AK Partinin kurucusu Cumhurbaşkanımızın sık sık “Metal yorgunluğu var” sözünü tekrarlamasını önemsiyor ve bu sözün muhataplarının Cumhurbaşkanımızın vermiş olduğu mesajları çok iyi okumaları gerektiğini düşünüyorum. Artık postu Ankara’ya serip de davadan bihaber yol alanlar için, ideallerini yitirip durumu idare etmeye çalışan dengeci ve tuzu kurular için, şapkalarını önlerine koyup esaslı bir muhasebe yapma zamanı gelmiştir…
Ne diyordu Cumhurbaşkanımız: “Teşkilatlar, belediyeler eğer bizim dava idraki ile hareket etmiyorsa bize zarar veriyorlardır. Bizler, kendi menfaatini düşünmekten milleti düşünmeye vakti kalmayanlardan olmamalıyız. Unutmayalım ki, hedeflerini, ideallerini yitirenler benliklerini de yitirirler.‘Ben belediye başkanıyım, ben bakanım’ yanından havasından geçilmiyorsa yandık. Yahu mütevazı ol! Bencillik batağında çırpınan defolu kişilerle böyle bir mücadeleyi yürütemeyiz…” Akıllarını yele verenlere önemle duyurulur…
Unutmayalım ki “Rehavet ve Atalet” başarılı olan bütün kurumlar için en büyük tehlikedir. Bunu bilmek için kâhin olmaya da gerek yoktur. Tembellik, yılgınlık, yeis, miskinlik, bu davayı sahiplenenlere asla yakışmaz. Emanetin sahipleri her daim “övülmeye kabız, sevmeye amel” olmalıdırlar. Yoksa suyu ısınan kurbağa misali bir süre sonra su ısındıkça gevşemeye, sonra rehavete, en sonunda da atalete düşüp yok olurlar…
Demem o ki dostlar; insan akıl ve irade sahibi olmasıyla sorumluluk sahibi olmayı ve bunun sonuçlarına katlanmayı hak etmiştir. Lakin işin içerisinde çok büyük nimetlerle mükâfata kavuşmak da var, çok acı elim azaplarla ceza almakta… Ne diyordu Rabbimiz: “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (El-Ahzâb, 33/72). Rabbim hepimizi emanetlerine hakkıyla sahip çıkanlardan eylesin…