Nazım Hikmet’in bir şiirinden mülhem bir başlık attım ve özellikle Türkiye, Kıbrıs, Libya, Cezayir, Mısır ve Tunus üzerinden ölümle kalım arası bir riski kuşanarak efsanevi bir ‘daha iyi yaşam’ beklentisiyle kendilerini acayip teknelerin insafına terk eden kaçakların Akdeniz’de yaşadıkları dramatik serüvenlerini duyup, şahit olmadığımız bir gün yok gibi.
“Akdeniz’de kaçak göçmen taşıyan gemi battı, 123 kişi öldü, 35 kişi kurtarıldı, 80 kişi kayıp”, “Libya’dan hareket eden ve kaçak yolcu taşıyan bir gemi İtalya açıklarında sulara gömüldü. Ölü sayısının 400’den fazla olduğu tahmin ediliyor”, “Kaçak Suriyelileri Yunanistan’a götürmek üzere Bodrum’dan kalkan bir tekne battı, 8’i çocuk 21 kişi Sahil Güvenlik botlarınca kurtarıldı, 76 kişinin kayıp olduğu bildirildi.”
Bu gibi haberler vaka-yı adiyeden kabul edilir oldu artık. Tıpkı Suriye, Irak ve Kuzey Afrika’dan duymaya alıştığımız ve çok da bir his uyandırmayan yüzlerce kişinin ölüm haberleri gibi, önemsiz olaylar silsilesi arasına katıldı ve maalesef kanıksandı.
Oysa dünya kamuoyu daha üç beş ay önce turistik bir yolcu gemisinin Akdeniz’de yan yatmasını günlerce konuşmuştu, üstelik ‘ortalama bir kaçak göçmen teknesi’ kadar kayıp vermediği halde. Hadi Batı dünyası için kendisinden olmayanların ölümü ya da başlarına gelen felaketler çok bir anlam ifade etmiyor da, bize ne oluyor? Son dönemde Hakan Albayrak dışında şerefli Türk basını içerisinde bu konuya dikkat çeken tek bir Allah’ın kulunun bulunmaması izah edilebilir bir durum mudur? Tüm deniz savaşları dahil, tarihi boyunca Akdeniz’de bu kadar insan evladı boğulup ölmemiştir birader!.. Nedir bu duyarsızlık? Üstelik bunlar, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, bölgelerindeki zulümden ve yaşamalarına imkan vermeyen koşullardan yeni bir başlangıç umuduyla en insanlık dışı şartlarda ve ölüm riskini de göze alarak o sağlıksız deniz araçlarına tıkışıp yola çıkan gariban ve yoksul insanlar. “Lüks bir gemide hanımla şöyle bir Akdeniz turu yapmak en büyük hayalimizdi, işte bunun için çıktık bu seyahate, hehhee” modellerden ise hiç değiller..
“Akdeniz’in serin sularında” boğulmadan karaya ulaşabilenlerine Avrupa ülkeleri barınak sağlıyor, çok şükür. Sonrasında ikamet izni, vatandaşlık falan, bir şeyler de sunuyorlar. Peki, o halde tüm bu ölümlere neden göz yumuyorlar? Muhterem okuyucuya uçuk kaçık gelebilir ama belki de bunun nedeni Avrupa’nın evrimci ideolojisidir. Yani doğal koşullara uyum gösterip hayatta kalmayı başarabilen güçlü canlı türünün başımız gözümüz üstünde yeri var, zayıf olanlar gebersin! Olabilir mi? Olur mu olur, en azından ben şu an başka türlü bir izah bulamıyorum.
“Korkarak
boşluğa yuvarlanmaktan,
gündüz güneşe sarılıp
gece yıldızlara
dolaşıyor Akdeniz’de bağıra bağıra.”
(Nazım Hikmet)
Selam ve duayla……
Not: Bu yazıyı kaleme aldıktan 15 dakika sonra yeni bir haberle sarsıldım. Akdeniz’de dün (19-4-2015) 700 kişi daha bir geminin batması sonucu yaşamını yitirmiş. “Yâ Allah” diyorum ve susuyorum.
Saim Tut – Diriliş Postası