Siyasi gündemin gelişmelerini yandan çarklı izlemekteyim.

Siyasi iktidarın, farklı düşüncelere sahip hinterlandındaki yandaşlarından, AK Parti’nin kuruluşunda emeği geçen mensuplarına, uzun iktidar döneminde memleket için yaptığı başarılı çalışmalarından dolayı sempatiyle bakan taraftarlarına, rakip ve iç/dış düşmanlarına kadar birçok kesimin eleştiri ve değerlendirmelerine bakıyorum.

Özetle gördüğüm bir anormal durum yok.

Bu bağlamda her şey, politikanın ve içindeki insanların kişilik ve anlayışları dikkate alındığında doğal bir süreçte ilerlemekte.

Asıl beni ilgilendiren AK Parti kesimi, partinin ruhunu, kimliğini oluşturan ‘Dava Adamları‘nın meselelere bakış tarzı.

Ankara Milletvekili Sayın Aydın Ünal kardeşimin, dün Yenişafak’taki ‘Ben ve Biz’ başlıklı yazısı, bu ‘Dava Adamı nitelemesine güzel bir örnektir.

Bir kısım siyasi iktidar sürecinde oluşan tıfıl iktidar yanlısı ‘İslamcı’ görünümlü yeni yetmelerin ve ‘Dava adamlığı egosu’ altında ezilmiş, eski tüfek entel ‘İslamcı’ların, ‘ilk görüş ayrılığı 2015 parti kongresinde ortaya çıktı…’ şeklinde maddelerle olup biteni temellendirme gayreti yalnızca, bir ‘DAVA’ ve onun siyasi tezahürü iktidar olmuş partinin iç meselelerine bakışta niyetlerini ele vermekten öte bir işe yaramaz.

En başta ‘Reisci’ ve ‘Hocacı’ ayrımı, mantığı ve bunun kamuoyunda işlenmesi, kümesten yeterince tavuk nasiplenemeyen bir küçük köylü tilkiliğinden öte bir şey değildir.

AK Parti’nin kendisinden tezahür ettiği ‘DAVA’ bir ‘MİLLETİN DİRİLİŞ’ davasıdır.

Sayın Ahmet Davutoğlu’nun da dün kongre tarihini açıklarken yaptığı konuşma kendisine yakışır bir olgunlukta konuşmadır.

Evet bir sürecin, önemli ve kritik bir sürecin yaşanmakta olduğu doğrudur.

Hele şu önümüzdeki 2/3 yıl içinde dünyanın, bölgemizin ve ülkemizin geçeceği çok zorlu süreçler düşünüldüğünde, bu gün yaşananların ne kadar önemli ve sorumluluk içinde büyük bir özveriyle götürülmesi gerektiği açıkça bellidir. Sayın Başbakan bu özveriyi göstermiş ve kararını açıklamıştır.

Yürüyen merdivene tersinden binenlerin, politikalarının merkezine ‘REİS’i, Sayın Cumhurbaşkanı’nı koyarak yaptıkları gibi eski tüfeklerin, ‘Erdoğan istedi Hoca bıraktı’ şekline evirilen niyet ve mantıkları, kararları terk etmezlerse çıkmaya çalıştıkları o basamaklar hiç bitmeyecek demektir.

Yaşadığımız süreç; bir ‘Dava’nın siyasi organizasyonu iktidarda yolculuğuna devam etmektedir.

Bu yolculukta siyasi organizasyonun başına, içine, kim uygunsa o gelmelidir. Ve fakat bu ‘Dava’nın başındaki ‘Reis’tir.

Bu davanın selameti ve bu aziz milletin diriliş sürecinin ‘inkıtaa’ya uğramadan sürdürülmesi için bu milletin evlatlarının, bu davanın lideri olan ‘Reis’in arkasında yekvücut durması, bir ‘milli/dava’ görevidir.

AK Parti’nin ruhu olan bu dava, yalnızca bu ülkenin değil tüm Müslümanlar’ın ve hatta tüm mazlumların umududur.

Bu dava ve umut üzerine operasyon yapanları asla bu millet ve bu ümmet affetmez.

Bu davanın siyasi tezahürü içinde yer alan herkes, kendisini entelektüel kibrine, makam ve mevki egosuna mahkûm etmeden, içindeki öküze oha diyerek, durup düşünerek ve asla davanın ve mümessil makamındaki reisinin politik gündemin dedikodu malzemesi haline getirmemelidir.

Tıpkı tavuklar gibi pelikanlar da egosuz, mutlu ve özgür yaşayabilir vesselam…