Toplumun temel taşı olan ailede huzur ve geçim onun en kıymetli mayasıdır. Birbirlerine tutkun alan ailelerde çocuklar da mutlu olur, yakınları da. Eşlerin birbirlerine olan ilgi ve sevgisi, o aile için en güzel kazançtır.
Tabii ki bu, Allah için olmalıdır. İşte o zaman dünya ve ahiret saadetini de getirecektir.
Müslüman kişi evvela evliliği ibadet niyetiyle yapmalıdır. Çünkü hadis-i şeriflerde şöyle buyrulur:
“Sizden birinizin eşiyle yakınlığında sadaka sevabı vardır.” Müslim, zekât 53.
“Çocuklarına, eşine ve hizmetçine yedirdiğin, senin için bir sadakadır.” Ahmed, Müsned, 4/122.
O halde evlendiren ve evlenen kişilerin bu bilgilere sahip olması gerekmektedir. İşte o zaman israfa kaçılmadan yapılan harcamalar da boşa gitmeyecektir.
Evlenecek kardeşlerimiz bu niyet ve düşünceler içerisinde olurlarsa, dünya ve âhiret kazancını yakalamış olurlar. Bekârlar evlendikten sonra da İslâmî hayatı en güzel şekilde uygulamalıdır ve günahları varsa, onlara beraberce tevbe ederek, İslâm’ı en iyi halde tatbikat sahasına koymalıdırlar. Yani bu yuvanın, Müslüman’a ait olduğu her halinden belli olmalıdır. Bunun için de ilim, irfan, güzel ahlâk, ibadet bütün aile fertlerinde olmalıdır. Evet; “Müslümanca Yaşamak” için gayret gerekir.
Ailede olması gereken en önemli şey huzurdur, güzel geçimdir demiştik. Tabii ki bunu en güzel temin eden şey de ibadettir. Yani İslâm’a gönül vererek yaşama gayreti. Bu gayret onda ahlâkî güzelliği getirecek, bu vesile ile de sevgi ve muhabbet bağları hâsıl olacaktır. Bu da devam eden bir huzuru sağlayacaktır. İşte bütün bunlar ancak Allah’ın (cc) Rasülü (sas)Efendimizin güzel ahlâkına yapışmakla elde edilir.
Buna rağmen yine de hataların olmaması mümkün değildir. İşte o zaman kişiye yumuşak huyluluk ve affedici olmak düşer ki, geçim olsun, ailede devam olsun. Bu konuda Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyrulur:
“Onlarla (kadınlarla) iyi geçinin.” 4 Nisa 19.
Hadislerde bu konuya çok değinilir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Hz. Âişe (ra), Rasûlullah’ın (sas) şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor:
“Mü’minlerin îman bakımından en üstünü, ahlâkı en güzel olanı ve ailesine (eşi ve çocuklarına) en lütufkârı olup, en iyi davrananıdır.” Tirmizî, îman 6.
Ebû Hureyre’nin (ra) rivâyetine göre Peygamberimiz (sas) şöyle buyurmuştur:
“Mü’min bir koca, mü’min hanımına buğzetmesin, ondan nefret etmesin. Onun bir huyunu beğenmese de, başka bir huyundan hoşlanabilir.” Müslim, radâ’ 61.
Yine Ebû Hureyre (ra), Peygamberimiz’in (sas) şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor:
“Allah’a ve âhirete îman eden, bir şey gördüğü zaman, ya hayır söylesin veya sussun.
“Sizler, kadınlar hakkında birbirinize iyilik ve hayır tavsiye ediniz. Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Bunun ise en eğri kısmı üst tarafıdır. Eğer eğri kemiği doğrultmaya çalışırsanız, onu kırarsınız. Kendi haline bırakırsanız, daima eğri kalmaya (ve görevini ifa etmeye) devam eder. Öyle ise birbirinize, kadınlarınıza iyi davranmayı tavsiye ediniz.” Müslim, radâ’ 60.
ERKEĞİN VE KADININ HAKLARI
Şüphesiz ki erkeğin eşi, kadının da kocası üzerinde hakları vardır. Bu konuda birkaç hadis zikredelim:
Amr b. Ahves’ten (ra) rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz (sas) şöyle buyurmuştur:
“Dikkat ediniz, kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır.
“Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, sevmediğiniz kimseleri yatağınıza oturtmamaları, arzu etmediğiniz kimselerin de evlerinize girmesine müsaade etmemeleridir.
Yine dikkat ediniz, kadınlarınızın sizin üzerinizdeki hakkı, yeme içmelerini ve giyimlerini lâyıkıyla yerine getirmenizdir.” Tirmizî, radâ’ 11; İbn Mâce, nikâh 3.
Bu konuda bir başka hadis-i şerif ise şöyledir:
Muâviye el-Kureyşî (r.a.)’den rivâyet edilmiştir:
Rasûlullah’a (sas): “Kadınlarımızla ilgili vazifelerimiz hususunda ne buyurursunuz?” diye sordum. Şöyle buyurdular:
“Yediğinizden yedirin, giydiklerinizden de giydirin. Kusurlarını yüzlerine vurarak ayıplamayın. Onları dövmeyin, cezalandırmak düşüncesiyle evde tek başına bırakıp terk etmeyin.” İbn Mace, nikâh 3.
Kocasının haklarına riâyet eden kadına müjde de var:
Ümmü Seleme’den (ra) rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz (sas) şöyle buyuruyor:
“Kocası kendisinden memnun olarak ölen her mü’min kadın, cennete girecektir.” Tirmizî, radâ’ 10; İbn Mâce, nikâh 4.
Evet, güzel ya da çirkin ahlakın belki de en çok belirginlik kazandığı yer, kişinin evi yani aile hayatıdır. Eğer eşler birbirlerinden bahsederken “onun ahlakı ne güzel” derlerse o zaman maksat hâsıl olmuş demektir. Aksi halde maksadı “güzel ahlâkı tamamlamak” olan bir dine mensup olmamızın önemli kazancından çok fazla bir şey elde etmiş olamayız.
Olgun imânın ölçüsü iyi huy olduğu gibi, hayırlı olmanın ölçüsü de kadınlara iyi davranmaktır. Bunu bir başka hadîs-i şerîfinde Efendimiz şöyle belirtir:
“Hayırlınız, aile fertlerine hayırlı olandır. Ailesine en hayırlı olanınız benim.” İbn Mâce, nikâh 50.
Bizim için ne anlamlı bir söz gerçekten.
Dünyada en hayırlı nimeti de şöyle belirtir ve taltif ederler Rasul-i Ekrem (sas) Efendimiz:
Abdullah İbni Amr İbni Âs’dan (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu:
“Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadındır.” Müslim, radâ’ 64; Nesâî, nikâh 15; İbn Mâce, nikâh 5.
Şüphesiz ki kişinin Allah için yaptığı tasaddukların hepsi kıymetlidir. Ama en hayırlısı acaba hangisi? İşte cevabı:
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu:
“Allah yolunda sarf ettiğin para, köle âzâd etmek için harcadığın para, fakire sadaka verdiğin para ve bir de aile fertlerinin ihtiyaçları için harcadığın para var ya! İşte bunların içinde sana en çok sevap kazandıracak olanı, ailen için harcadığın paradır.” Müslim, zekât 39.
O halde rızık için çalışan babanın mükâfatı, çocuklarına bakarak ev işlerini gören ve kocasını razı eden kadının mükâfatı vardır ve kendilerine verilecektir. Yeter ki Allah için olsun.
Kişiler bütün bunların mükâfatını düşünerek ve güzel ahlakı da hayata geçirerek yuvalarını idame ettirecek olurlarsa, dünyaya gelmenin de anlamı ortaya çıkmış olacaktır.
KAYBEDİLEN DEĞERLER VE ACI SONUÇ
Ne yazık ki kaybedilen bu değerlerimizden dolayı nice yuvalar tabiri caizse daha yapılmadan yıkılıyor, niceleri de yapılmışken yıkılıyor. Madde ve onun getirilerinin, çağın eğlencelerinin açtığı yaralarla binlerce yavru yuvasız kalıyor ve maalesef ki kadın bakanlığı çok yanlışlar yapıyor. Allah’ın hükümlerini adeta yok sayıyorlar.
Birleştirmek, Allah ve Rasül’ünün koyduğu sınırlar içerisinde yaraları tedavi etmek değil, anında ayırmaya yönelik uygulamalar yapılıyor. Yazık değil mi? Allah sormayacak mı? Şu nafaka konusu? Allah’ın emri nerede? Haşa Yüce Rabbimizden daha mı iyi biliyor bu uygulamayı yapanlar? Sonrasında kadın evlenir mi? Ayrılan erkek evlenmeye imkân bulabilir mi? Evlenemeyince hangi yola gider insanlar? Hani aile idi? Hani aile toplumun dinamiği idi? Ne yazık ki temelimize kezzap döküyoruz.
Bunlardan sevinen kimler olur acaba? Hiç görülmüyor mu? Kadem denilen kuruluş ne işe yarıyor? Oturup iyi düşünmeli ilgililer ve Allah’a ne diyeceklerini tefekkür etmeliler. Bir kadın beyanıyla erkek dışarı atılır mı? Hakem yok mu dinimizde? Birleştirme, arayı bulma yok mu? Nedir bu kadar sıkıntılar, çaresi olmaz mı? Hem de böyle bir dönemde bunların olması ne kadar acı veriyor.
Allah bunları düşünerek hareket etmeyi yetkililerimize ve milletimize nasip eylesin!