Türkiye siyasasında başarı, iktidara ulaştıracak çoğunluğa ulaşmaksa eğer, 7 Haziran seçimlerinde hiçbir parti sınıfı geçememiştir. AK Parti de sınıfı geçemeyenler arasında birinci olmuştur.
En azından 2023 hedeflerine ulaşma idealizora girmiştir veya kesinti riskiyle karşı karşıya bulunmaktadır.
Reel siyaset içinde mevcut durumun nasıl aşılacağına ve yönetsel inisiyatifin nasıl devam ettirileceğine AK Parti kurmayları karar verecektir. Koalisyon seçeneği mi, muhalefet mi, azınlık hükümeti formumu, erken seçim mi?
Tabii ki merak edilen bu konu, içerideki ve dışarıdaki insani ve İslami kazanımlarımız açısından bizleri ilgilendiriyor. Ancak Müslümanlar olarak bu bağlama duyduğumuz ilgi, reel siyasetin çözümlerine teslimiyetimiz anlamına da gelmiyor.
Çünkü Müslümanlar olarak kuşatıldığımız cahili şartlar ve yasaklar içinde reel siyasete yaklaşımımız, ilkesel ölçülere dayanmalıdır. Bağımsız İslami kimliğimiz; ümmet nüvesi olma ve ümmeti yeniden diriltmek gayretimiz; tuğyanla her şartta mücadele etme azmimiz,önceliklerimizdir.
‘Seçim sonuçları karşısında moral bozukluğuna yer vermeyelim’ diyen maslahatı gözetmek önemlidir. Ama yorumlarımız hayal ve temennilere değil, gerçeklik temeline dayanmalıdır.
Bizi geleceğe taşıyacak en önemli temeller demir ve çimento ile oluşan inşaat projeleri değildir. Fiziki imkânları değerlendirecek ruhtur, kimliktir, ideallerimizin tutarlılığıdır.
AK Parti’nin gençliğe, engellilere ve bakıma muhtaçlarasağladığı katkılar; Kürdistan bölgesinde yaptığı maddi, fiziki, sıhhi ve yasalhizmetler; Suriye muhacirlerine ve ümmet coğrafyasına sunduğuimkânlar hayati öneme sahipti.
Muhafazakâr-demokrat kimlik sendromundan çıkamayan ve cumhuriyet rejiminin alıştırdığı yanlışlıklardan kurtulamayan AK Parti’ye gösterdiğimiz ilginin, hatta sevginin nedeni de, bu hizmetleriydi ve ümmet coğrafyasına gösterdiği şefkatti.
Daha önceden de ifade ettik.7 Haziran seçimleri galat-ı meşhur kullanımıyla ‘kaçınılmaz son’ olarak bir ‘kader seçimi’ değildi.
Yarış bıçak sırtındaydı…
Çünkü 12 yıl sonra ihaneti ve İslam algısındaki ifsadı görülse de, Fethullah Gülen Cemaati AK Parti pragmatizmi sayesinde bu kadar büyümüştü. Ve Gülencilerin kaleyi içeriden çökertmeye dönük saldırıları oldukça yaralayıcı olmuştu.
12 yıl boyunca vesayetten kopma sürecinin açacağı boşluklar nasıl doldurulacaktı? Batıcı ve hürafeci olmayan; ümmetin geleceğine ve yeni bir dünyaya yürüyen; Rabia gençliğiyle aynı kalp atışlarına sahip üretici, bilinçli, adaplı gençlerin önü açılmış mıydı?
Sol-liberal ve Gülenci cenah tarafından köpürtülen Gezi Kalkışması, AK Parti’nin dindar tabanındaki epey bir gencin ne kadar istikametsiz ve kof, hatta ötekine özenen bir boşlukta olduklarını göstermemiş miydi?
Kürt illerindekiyönetim ve planlama yanlışlığı;kalkınma hamlesininzaaflarının tartışılmaması; dindar entelektüeller diye 28 Şubat sendromunu yaşayan kişilere veya yağcıtiplere mahkûmluk; vd. konular… Her biri ayrı ayrı ele alınmaya muhtaç.
Özgür-Der’in bildirisi hala hafızamızda: ‘Yolsuzluk Yargılamalarının Önü Açılmalıdır’. Ahmet Davutoğlu’nun sözü de: ‘Harama bulaşan kardeşimiz de olsa kolunu kopartırız’.
Seçimlere start verildiğinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde AK Parti’nin yüzde 41’lere düştüğünün bilindiğini biliyoruz. Kazanımları riske atmamak için Erdoğan’ın meydanlara çıkmasının belki de en başat nedeni de budur.
Bu bilgiye ve AK Parti’nin taşıdığı tüm zaaflara rağmen, ümmete uzanan dost eli kırılmasın diye İslamcıların verdiği desteğin önemi de bir başka bahis.
Davutoğlu’nun ve Erdogan’ın Türkiye’nin birikimine ve geleceğine sahip çıkmak için gedik kapatıcı koşturmaları da zafer getirmedi. Belki daha büyük bir yenilginin önünü kesti.
Şimdi ıslah ekolünün de; İslamcıların da; hak, adalet ve özgürleşme davasını önceleyen AK Partililerin de ciddi, kaliteli ve ahlaklı durum değerlendirmeleri yapmaları vakti.
Yeniden bismillah demek önemli.
Ama yılan deliğinden iki defa ısırılmamak kaydıyla.