Allah’u Teâlâ İnsanın dünyada imtihana tabi tutulacağını, Kur’an’ı Kerim’de; “Biz mutlaka sizi biraz korku ile biraz açlık ile yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!” (Bakara Suresi, 2/155) buyurmuştur. Bu ayette mü’minlerin birçok şeyle imtihan edileceği açıkça ifade edilmektedir. Bu imtihanlardan birisi de “can”la imtihandır. “Can”la imtihan çeşitlerinden birisi de hastalıktır.

Bu dünya, imtihan dünyasıdır. Allah insanı hastalıklarla imtihan eder. “Sabır mı edecek, isyan mı?” diye kulunu denemeden geçirir. İnsan, başına gelenleri sabır ve şükürle karşılarsa kazanır, aksi olursa kaybeder. Burada önemli bir husus, hastalıklar karşısında gösterilecek sabrın, şükürle iç içe olmasıdır. Yoksa insan isyan ederek de kendini sabrediyor zannedebilir.

Bu dünya ücret yeri değil hizmet yurdudur. İnsan ömrünü bir ağaca benzetirsek hastalıklar, şükür edilip sabredilmesi karşılığında bu ağacın baki meyveleri hükmündedirler. Nasıl, acı hadiseler karşısında sabredildiğinde insanın içinde bir huzur oluşuyorsa, cennette bu huzurun belki binlerce katı verilecektir. Hastalıklar, birer tatlı meyve gibi karşılanmalıdır.

Hastalık, sabredildiğinde insana ibadet sevabı kazandırır. Zira ibadetler iki kısımdır. Bir kısmı namaz, hac, zekât gibi müspet ibadetler; bir kısmı da hastalıklar ve diğer musibetlerden insana acizliğini hissettiren ve onun Allah’a yaklaşmasına vesile olup manevi ibadet sevabını kazandıran menfi ibadetlerdir.

Acizlik insanın en büyük sermayesidir. Çünkü acizliğini, küçüklüğünü, fakirliğini bilen bir insan, dayanacak bir kuvvet arar. Bu kuvvetin ise sadece Allah’u Teala olduğunu bilir ve ona şükür eder. O ise kuluna her yönüyle yeter. İşte bu noktada, hastalıkların büyük bir rolü vardır. Hastalıklar, insana başka zamanlarda anlayamayacağı şekilde insana acizliğini hatırlatır. O’nu hatırlayan ise her şeyi bulmuş demektir. Mülk sahibi ise mülkünde istediği gibi tasarruf edebilir. Malikimiz olan Allah’u Teala’da önce açlık verir. Sonra da Rezzak ismiyle rızık göndererek, bize kendi sanatını gösterir. Başta hastalığı yaşatır sonra da Şafî isminin tecellisi olarak şifa verir ve bize Şafî ismini tanıtır. Böylece, Kendi Zâtını tanıyıp bilmemizi sağlar.

Soğukta sıcaklığın kıymeti bilindiği gibi hastalıkla da sağlığın kıymeti ve lezzeti bilinir. Hastalık olmasaydı insan, sıhhatin nimet olduğunu anlamaz, Mevla’ya şükretmez ve gaflete dalar giderdi. Hastalık bu yönüyle hem insanı Allah’a yaklaştırır hem de onu gafletten, dünya sarhoşluğundan uyandırır ve ona gideceği yeri hatırlatır.

Mü’mince düşünmek ne kadar güzel! İnsana hastalığı bile güzel gösteriyor. Sağlam bir mümin gibi düşünemeyenler hastalıktan dolayı feryat ederken; gerçek imana erip hayata iman dürbünüyle bakabilenler, bu hastalığın günahlarına keffaret olduğunu bilir ve şükür içinde sabrederler. Ne mutlu hayatını ahiret yönelik yaşayanlara. Ne mutlu hasta olduğu halde sabredip, Rabbine şükredenlere! Ne Mutlu dava Ada’mı olup, davasında yürüyenlere!