Büyük umutlarla inşa edilen ve insanlığa örnek bir kurum olarak sunulan Avrupa Birliği’nin (AB), İkinci Dünya Savaşı öncesi hüküm süren sömürgeci ruhuna geri dönme arayışları içine girmesi, AB’nin umut sahnesinin perdesinin kapanmakta olduğuna işaret etmektedir. Avrupa’nın birçok uluslararası sorun karşısında sorumluluk almaktan kaçındığı ve hızlı bir biçimde popülizme kaydığı görülmektedir. Bu durum küresel refahı ve barışı tehdit edici senaryolara kapı aralamaktadır.

Batılı devletlerin ulusal çıkarları uğruna yürütülen politikalar ve bunların etrafında şekillenen savaşlar, yoksulluk ve terör eylemleri yüzünden milyonlarda insan Avrupa kapılarına dayanmış bir vaziyettedir. AB’nin bu realiteden kaçması veya kaçınması pek olası değildir. AB’nin Avrupa’ya kontrolsüz göçü önlemek için evrensel değerler üzerinden hareket etmesi ve insani sorumluluk hususunda kayda değer bir inisiyatif alması gerekmektedir.

Avrupa’nın yeniden güçlenmesine ırkçılığın, eski hesaplara dayalı politikaların ve popülizmin fayda sağlamayacağını tarihteki olaylar gözler önüne sermektedir. Bu çerçevede Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Rusya, ABD ve Çin’e karşı oluşturulmasını önerdiği AB ordusu fikri, AB’nin nasıl bir bataklığa doğru sürüklenmekte olduğunu göstermek için yeterlidir. AB’nin ciddi bir reforma ihtiyaç duyduğu ortadadır. Ancak bu reform, Avrupa’yı Birinci Dünya Savaşı öncesine götürme çabaları şeklinde gün yüzüne çıkmamalıdır.

Özellikle Ortadoğu ve Doğu Akdeniz gibi hassas bir coğrafyada, art arda gelen benzeri görülmemiş sınamalar, AB’ye önemli sorumluluklar yüklemektedir. Maruz kalınan bu karamsar ve karmaşık süreçte AB, bölgesel ve küresel barışa katkı sunacak tarafsız, stratejik ve bütünlükçü bir anlayışla hareket ederek, azami ölçüde birlikteliği sağlayıcı bir uyum denemesine yönelmelidir.

AB’nin daha güçlü küresel bir rol üstlenme gayreti, Rusya ve Çin’in bölgedeki artan etkisi ile mücadelesi yukarıdan inme dayatmacı bir siyasi anlayışla mümkün hale getirilemez. Her ne kadar Asya ve Afrika’nın Akdeniz’de kesiştiği topraklarda ürkücü krizler yaşanıyor olsa da buralardaki yangınların Avrupa’nın kurulu düzenini yerle bir etmesi uzak bir ihtimal değildir.

Bu nedenle AB kendi siyasetini, Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin, “Bazen pistte kim varsa onunla dans edeceksin” sözüyle tanzim etmeye kalkarsa, krizlere çözüm bulmaktan ziyade ancak onların derinleşmesine katkı sunabilir. Günümüzde Avrupalı liderlerin birçoğunun, AB’yi kuran ve ileriye taşıyan kurucu liderlerin felsefesinden ve bakış açısından çok uzak olduğu aşikâr bir durumdur. Örneğin, bugünlerde AB tarafından “gerçekçi bir dış politikanın” benimsenmekte olduğu söylenmektedir. Rutte’nin söylemleri bağlamında gerçekçi bir politikaya geçilecekse bu AB idealizminin sonu demektir.

Mısır’ın Kızıldeniz kıyısındaki Şarm el Şeyh kentinde 24-25 Şubat’ta düzenlenen AB-Arap Ligi zirvesinde, Avrupalı liderlerin Belçika medyasının ifadesiyle, “Mısır diktatörünü kucaklamaları” ve meydana gelen idamlara sessiz kalmaları, Avrupa’nın yeni gerçeklik politikasının hangi yolda ilerleyebileceğine dair sinyaller vermektedir. AB’nin normlar ve ilkeler kapsamında Türkiye’ye; gerçekçi politikalar bağlamında Mısır ve Arap ülkelerine farklı siyasi yaklaşımlar sergilemesi, Avrupa’da ne denli bir kırılmanın yaşandığını belirtmesi bakımından dikkat çekicidir.

AB devletlerinin Akdeniz güzergâhını kullanarak Avrupa’ya gelmek isteyen göçmenlerin sayısını azaltmak adına böyle bir politikaya başvurmuş olabileceği düşünülse de dünyanın en tehlikeli deniz güzergâhlarından biri konumundaki Akdeniz’de Türkiye’nin rolü yadsınamaz. Akdeniz’e kıyıdaş ülkeler arasında göçmenlere yönelik insani uygulamalarda Türkiye ilk sırada yer almaktadır. Buna karşın Avrupalı ülkelerin tek amacı mülteci krizini kendi sınırlarından uzak tutmaktır.

AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Junker’in, “otokratlarla birlikte oturmaktan hoşlanmıyorum ama sadece kusursuz demokratlarla işbirliği yapsaydım, haftalık çalışma mesaim Salı günü biterdi” sözünü anımsayınca, insanın aklına kaçınılmaz olarak şu soru geliyor: Siz kusursuz demokratlar(!) kaç masum çocuğu Aylan Kurdi olmaktan kurtardınız?