5G teknolojisi, kablosuz ağ bağlantılarının ve birçok standart uygulamaların daha hızlı ve pratik bir yolla hizmet vermesini sağlayan yeni nesil teknolojinin kısa ifadesi olup, “G” olarak belirtilen kısım aslında, iletişimde kullanılan hücresel ağların altyapısının belirli standartlar çerçevesinde şekillendirilmesi ve günlük hayatta kullandığımız iletişim cihazlarının da bu altyapıyla uyumlu olacak şekilde üretilmesi kapsamında iletişim alt yapısının daha verimli hale gelmesi için yapılan güncellemelerin kaçıncı nesil olduğunu ifade etmekte ve “generation” kelimesinin ilk harfini temsil etmektedir. Yani basit manasıyla 5G, alt yapı güncellemelerinin 5. neslinde oluşan standartları ve dolayısıyla ulaşılan seviyeyi ifade eden bir tanımlamadır.

5G’nin günümüz dünyası için en önemli özelliği içerdiği mükemmel hız seviyesi ile IoT/Internet of Things olarak ifade edilen “Nesnelerin İnterneti” kavramındaki önemidir. Üretimden yaşam tarzımıza her şeyimizi etkileyecek olan nesnelerin interneti meselesi şu an gelişmiş ülkelerin teknoloji alanındaki çalışmaları en önemli mücadele sahası.

Birbirine bir ağ vasıtasıyla bağlanan cihazların birbirleriyle ya da insanlarla bilgi paylaştıkları ve etkileşim içine girebildikleri bir oluşumu ifade eden, IoT, ulaşımdan kent yönetimine, ödeme sistemlerinden güvenlik sistemlerine, sağlıktan eğitime her alanda muazzam yenilikler içeren uygulamaları hayatımıza sokmaya hazırlanıyor. Pek tabi, söz konusu devrimsel değişimler olunca da rekabet ve stratejik önem her geçen gün artıyor.

Diğer yandan 5G teknolojisinde altyapı oluşturma konusunda ABD’yi geçen Çin’in elde ettiği bu başarı sadece ekonomik ve teknolojik alanda değil dünya siyaseti açısından da son derece önemli. İletişim ve veri depolama konusunda çok büyük bir potansiyele sahip olan 5G’nin bulut teknolojileri ile olan ilişkisi ABD’nin kabusu haline gelmiş durumda.

Mesele o kadar önemliydi ki ABD Başsavcılarından olan William P. Barr 6 Şubat 2020’de konuyla alakalı bir açıklamasında “Tarihte ilk kez ABD’nin bir sonraki teknoloji çağına öncülük etmediğini ve Çin'in 5G telekomünikasyon ağlarındaki üstünlüğünün Amerika'nın en büyük ulusal güvenlik ve ekonomik tehditlerinden biri olduğunu, Huawei ve ZTE'nin, trilyonlarca dolarlık küresel 5G altyapı pazarının yaklaşık %40'ına sahip olduklarını” söylediğinde bu sözler ülkenin gündemine oturmuştu.

Aslında Huawei'nin ABD için yukarıda bahsi geçtiği üzere en büyük ulusal güvenlik tehditlerinden biri haline gelmesi ve şeytanlaştırılma süreci çok daha erken tarihlerde başlamıştı.

Bu süreçteki en önemli gelişmelerden ilki 2017 Nisan ayında İran'a yönelik yaptırımları ihlal ettiği gerekçesiyle Huawei'ye yönelik soruşturma  açılması ve bir diğer Çin teknoloji devi ZTE'ye İran ve Kuzey Kore'ye teknoloji satması nedeniyle ABD tarafından 1,2 milyar dolar para cezası kesilmesiydi.

Süreç içerisinde bir ticaret savaşına dönüşen olaylar öyle bir boyut aldı ki Çin ekonomisi 2018 yılında 1990'dan bu yana en düşük büyümesini yaşadı.

Bir başka şok edici gelişme ise takvimler 2018 Aralık ayını gösterdiğinde taraflar arasında gerçekleşen anlaşma görüşmeleri sürecinde Huawei CFO'su olan ve aynı zamanda şirketin kurucusunun kızı olan Meng Wanzhou Kanada'da tutuklanmasıydı (Kısa bir süre sonra 10 milyon dolar kefaletle serbest bırakıldı.)

Saldırganlıklardan anlaşılacağı üzere  ABD'nin gözünde Çin hükümetinin bir uzantısı ve ABD yetkililerine ait bilgileri rahatlıkla çalabilecek kapasiteye sahip bir yapı olarak tanımlanan Huawei'ye karşı teknolojik açıdan geri kalmışlıktan ötürü Batı'nın canı son derece sıkkın. Tüm bunlar devam ederken 2018 yılı ortalarında Apple'ı da geçip Samsung'un ardında ikinciliği yakalayan Huawei’nin  (ticaret savaşları sonrası yeniden 3.lüğe gerilese de) hızının kesilmesi adına 2019 yılında Google android altyapısını Huawei’ye kapatsa da şirket tüm dünyada alt yapı sistemlerini ele geçirmeye devam ediyor.

Zhengfei, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun araştırma enstitüsüne,  askeri teknolojileri araştırma uzmanı olarak katılan Huawei'nin kurucusu Ren Hengfei 1974 yılına kadar askeri araştırma enstitüsünde çeşitli bölümlerin kuruluşunda görev almış ve ordudan emekli olduktan sonra teknoloji firmasını kurmuş biri. Çin devletinin desteği ile büyüyen şirket her ne kadar ticaret savaşları dahilinde ağır yara alsa da 2021 yılında 99 milyar dolarlık gelire ulaşmış durumda. Yani olaylar Huawei'nin pek de sıradan bir teknoloji şirketi olmadığını gösteriyor.

76 binden fazla AR-GE çalışanına sahip olan şirketin 21 ülkede AR-GE enstitüsü var. ABD ile yaşanan olaylar sonrası merkez AR-GE üssü olma sıfatı Türkiye'deki enstitütüye geçti.

Halen 140'tan fazla ülkede faaliyette olan dünyanın en büyük 50 telekomünikasyon operatörünün 45'inin sahibi olduğu düşünüldüğünde ABD'nin çekincelerinde haksız olduğu pek de sayılmaz. Bu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük istihbarat ağı anlamına geliyor...

Daha da acayip olanı ise dünya 5G tartışmaları kapsamında geliştirilen teknolojinin risk ve faydalarını düşünürken Huawei çoktan 6G çalışmalarına başlamış durumda.

Haberleşme teknolojisinde Wi-Fi yerine Li-Fi teknolojisinin (yüksek enerjili LED’lerle görünür ışıkla haberleşme)  kullanılacağı yapay zekayı merkeze alan ve 2030'a hayatımıza girmesi beklenen 6G başta ABD olmak üzere Çin'den çekinen herkesin uykularını kaçırıyor.

İşin özeti, Çin başındaki iç huzursuzluk ardan kaynaklı belalardan kurtulabilirse, dünyayı özellikle ekonomik ve siyasal anlamda olmak üzere en baştan dizayn etmeye hazırlanıyor!