Bazı duyguları yaşamadan anlatmak olmuyormuş.
Nasıl ki acının verdiği ızdırap ve sevginin getirdiği mutluluk, hayatın bir parçasıysa, bazı şeyler de ancak yaşandığında anlaşılıyormuş. Anne ve baba olmak da bunlardan biriymiş… Olunca anladım.
Henüz ikinci ayını doldurmuşken bebeğimizin o masum kokusunu derin derin içime çekiyorum. Bu minik canlının her nefesi, her gülümsemesi, bana tarifsiz bir huzur veriyor. Ancak bu huzurun içinde bir acı var; çünkü aynı anda, dünyanın bir başka köşesinde bizim kadar şanslı olamayanlar sistematik bir şekilde ölüme, yasa ve zulme maruz bırakılıyor.
Tam bir yıldır, bir toprak parçasında yaşayan üç milyon Filistinli, insanlık dışı bir trajediyle karşı karşıya. Bu küçük alanda, gün geçtikçe büyüyen acılar ve ölüm, dünyanın sessizce izlediği bir soykırıma dönüşmüş durumda.
Gazze’de, acımasız savaşın ortasında, çocuklar, bebekler hayata gözlerini yummadan önce hiçbir zaman huzurla uyuyamadılar.
Bizim sabaha kadar gaz sancısı çeken bebeğimizi rahatlatmak için sarf ettiğimiz çaba, orada, bir annenin yüreğindeki çaresizlik kadar büyük değil.
Biz her uykusuz gecenin ardından minik bir elin ve bir gözün varlığıyla şükrederken, Gazze’de babasız büyüyecek çocuklar, annesiz kalmış yavrular var.
Bir yanda biz, bebeğimizin kolunu sinek mi ısırdı diye dertlenirken; diğer yanda, çocuklar evlerinin yıkıntıları altında hayatta kalmak için mücadele veriyor.
Hangi birini dert bilip dertlenelim ve hangi birine üzülelim?
Biz, çocuğumuzun sağlığı ve mutluluğu için mücadele ederken, Gazze’de bir annenin kucağında ya da evlerinin enkazı altında hayatını kaybeden çocuklar var.
Bizim şansımız, onların yazgısı olamadı. Tabii buna şans dersek.
Bir yanda dünyanın tüm zalimliği, bir yanda minik bir gülüş…
Bir yanda masum sevinç, diğer yanda tarifsiz keder.
Ve bu dualiteyi her gün yaşıyoruz. Baba olmak bana sadece bir canın sorumluluğunu yüklemedi, aynı zamanda dünyanın geri kalanının yükünü de omuzlarımda hissettiriyor. Bir yanda minik bir bedenin huzuru, diğer yanda koca bir coğrafyanın yıkımı…
Artık sözler değil, eylemler zamanıdır.
Çünkü Gazze’de her geçen gün, çocukların geleceğinden bir parça daha çalınıyor.
Ateş sadece düştüğü yeri yakmaz. Bazen öyle yangınlar, öyle acılar olur ki, bu acı tüm bir insanlığın yüreğinde yankı bulur.
Filistin’de yaşananlar, işte tam da böyle bir yangın. Öylesine derin ve tarifsiz ki, benzerini tarihin sayfalarında dahi zor buluruz.