Son günlerde Türkiye gündemini sarsan 'yenidoğan çetesi' skandalı, sadece sağlık sistemimizin değil, insanlığın da ne kadar derin bir yara aldığını gözler önüne seriyor.
İstanbul’da bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmalleriyle ölümlerine neden olan bir grup sağlık çalışanının suistimalleri, hepimizi dehşete düşürdü.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun açıkladığı tutuklamalar ve dava sürecine yönelik gelişmeler, kamu vicdanını rahatlatan adımlar olmakla birlikte, bu olayın altında yatan yapısal sorunları ve yozlaşmayı da sorgulamamızı gerektiriyor.
Bu skandalda yer alan diyaloglar, sadece adaletin değil, insanlığın da sınırlarını zorlayan bir noktaya geldiğimizi gösteriyor. Bir sağlık çalışanının, hayatta kalma mücadelesi veren bir bebeği kullanarak ailesinden para talep etmesi, mesleğin etik değerlerinin nasıl ayaklar altına alındığını gösteriyor.
Hemşire kılıklı Hasan Basri Gök’ün “Çocuğu bugün yaşat, parayı bir kurtarayım” şeklindeki ifadesi, yalnızca bir ihmali değil, bilinçli bir kötülüğü ortaya koyuyor.
Oysa ki bir bebeğin hayatı, insanlığın en masum ve en korunmasız varlığıdır. İnsan yaşamını maddi çıkarlarla kıyaslayacak bir noktaya gelen sağlık sistemi nasıl bu hale geldi?
İstanbul’da faaliyet gösteren ve bu çeteyle bağlantılı olduğu iddia edilen iki hastanenin kapatılması ve Sağlık Bakanlığı’nın hukuki süreç başlatması, sistemin bu tür olaylara karşı ne denli hazırlıksız olduğunu da gözler önüne seriyor.
Peki, bu durum sadece birkaç hastanenin ihmali mi, yoksa sağlık sisteminin içinde var olan bir yapısal sorun mu? Bebek ölümlerine neden olan bu skandalla birlikte, Türkiye’nin sağlık sisteminde ciddi bir şeffaflık ve denetim açığı olduğu bir kez daha görülüyor.
Hesaplar arasında yapılan para trafiği, sağlık sistemine olan güvenimizi zedelediği gibi, bu skandala adları karışan kişilerin gözünü para hırsının nasıl bürüdüğünü de gösteriyor. 222 bin TL gibi bir rakam, insan hayatının değerine karşılık gelebilir mi?
***
Olayın derinine inerek, bu tür suistimallerin tekrarlanmaması adına kalıcı çözümler üretilmesi gerekiyor. Hem etik değerler açısından hem de hukuki boyutta, sağlık çalışanlarının denetimlerinin sıkılaştırılması, liyakat ve ahlaki değerlere dayalı bir sistemin oluşturulması elzem hale gelmiştir.
Sağlık sistemimizdeki bu kara leke, sadece faillerin yargılanmasıyla değil, aynı zamanda sistemin yeniden yapılandırılmasıyla temizlenebilir.
Bebeklerin hayatını riske atarak çıkar sağlamak, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birine imza atmak demektir. Bu olaydan sonra sağlık sistemine olan güvenin yeniden inşa edilmesi, devletin ve toplumun ortak çabasıyla mümkün olacaktır.
Sağlık, bir insan hakkıdır ve bu hak hiçbir zaman ticari bir meta haline getirilmemelidir.
Yenidoğan çetesi skandalı, bu alandaki reformların ne kadar acil ve gerekli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.