Bazen insan hiç ummadığı bir şekilde yakalanıverir gerçeğin ta kendisine. O zaman anlar ve idrak eder. Şaşırır çoğu zaman neden bunu daha önceden fark etmedim diye. Ama bunun bir önemi yoktur aslında önemli olan gerçeği fark etmiş olmasıdır.
Hani insan denizin dibindeki mercanları incileri fark etmez ya uzun zaman öylesine yaşar ve bunun farkında olmaz işte aynen onun gibi. Fark ettiğinde de işte o zaman fark eder bunu neden daha önce görmediğini ve farkına varmadığını. İşte o zaman o kadar değerlidir ki bu değer bizatihi bilincin ve hikmetin ta kendisi olarak barizleşir.
Yok saymak ve görmemek kasıtlı olarak fark etmemek ise başka bir konu. Kötü hem de çok kötü.
İnsan olan aslında beşer kıvamından insanoğlu kıvamına yükselen kişi için bu durum çoktan geçilmiştir ve onlara düşen bu farkında olamama bilinç yoksunluğunda olanlara karşı merhamet, muhabbet ve şefkat ile göstermek ve ışığı yakalamalarını sağlamaktır. Yoksa insan zifiri karanlıkta gezer dururda aydınlık içinde olduğunu zanneder.
Cemiyetin selameti için sarılmak lazım kadim doğrulara. Fanatizmden uzak bir gönül seferberliğine her zamankinden daha çok muhtacız ve bunu başarabiliriz. Yeter ki isteyelim ve yara açmak yerine açılan yaraları saralım. Çağ zihni veba salgınına karşı temiz kalarak korunalım ve koruyalım. Zamanın ruhunu yakalamak aslında budur. Merhamet, muhabbet ve şefkat zamanın ruhunda vardır ve bu sadece bir an ve bir dönemle alakalı değil bizatihi bizzat bütün zamanları ruhunda vardır.
Bin kadim Anadolu evlatları olarak yeryüzüne incileri mercanları dağıttık. Kelamı yaydı ve asla Allah rızasından ayrılmadık. Şimdi dün olduğu gibi yine bunun için çalışacağız. Zira biz medeniyetin ta kendisiyiz.
Zamanın ruhunu kaybetmiş bedbahtlara karşı zamanın ruhunun ta kendisi olarak huzuru var edelim…