Yeni ve eski aslında tanımları itibariyle net olan iki gerçeği ortaya koyar; biri geçmişin diğeri de geleceğin tanımıdır. Bu iki tanımı karşılaştırarak siyaseti okuduğumuzda inşa edilmek isteneni net olarak ortaya koymuş oluruz.

Yeni Türkiye’nin temeli AK Parti tarafından atıldı ve ilk inşa döneminin mimarlığını da Recep Tayyip Erdoğan bizzat yaptı. Erdoğan, çeşitli vesayetlere direnmesi, ezber bozan söylemleri ve inşa sürecinin ana omurgasını oluşturması bakımından oldukça önemli ve kritik işler başardı ve buna devam da ediyor.

Birinci inşa döneminin en önemli özelliği; sistemi tanıma, sistemin kendilerine karşı direncini görme, uluslararası ilişkilerde partner seçimi ve daha da önemlisi yol haritası ve hedeflerin ortaya konulmasıdır. Bunun için vatandaştan istenen destek sürekli olarak sağlandı ve vesayetle de ciddi mücadele edildi.

Bugün “Yeni Türkiye’nin İkinci Atılım Dönemi” ise Başbakan Ahmet Davutoğlu üzerinden inşa edilecek. Bu atılım döneminin en önemli özelliklerinin başında, AK Parti’nin söz verdiği ve “2023 ile 2071 hedefleri” olarak açıkladığı amaçların bir bir hayata geçirilmesi geliyor. Yani sistemin yeniden kurulması ve kadim devlet geleneğinin yeniden toplumun karşısına çıkarılmasıdır.

AK Parti’nin ikinci atılım dönemi, esas olarak pergel metaforundan hareketle bir ayağının değerlerimizde, geçmişimizde ve medeniyet kodlarımızda sabit kılınması, diğer ayağıyla da bunun dolaştırılmasıdır. Bu bakımdan yeni inşa sürecinde aynı zamanda değişecek olan geçmişinden ve değer kodlarından kopmayan, yeni bir İslamcılığın da ortaya çıkarılmasıdır. Fikri anlamdaki bu yeni sınıfa ben “Aristokrat İslamcılığın” halka buluşması diyorum.

İslamcılık, bize ne kadar 1789 Fransız Devrimi’nden kalma kalıplarla biçilen elbiseyi tarif etse de, aristokrasi de halktan kopuk, değer yargılarından uzak bir anlayışı hatırlatıyordu. Geçmişte “Köylü İslam’ı” olarak nitelendirilen ve dışlanan İslamcılığın aslında Türkiye’nin değişimini sağlayacak “Şehir İslamcılığını” beraberinde getirdiğini görmek gerekiyor. Bu bakımdan yetişen kuşağın eğitim seviyesi ve dünyayı okuma biçimi, bir strateji geliştirmeden de öte aynı zamanda bir düşüncenin yeniden ıslahını da beraberinde getiriyor.

İşte bu inşa ve ıslah döneminin vazgeçilmezi olan fikrin, bugün “Aristokrat İslamcılık” olarak karşımıza çıktığını ve bunun toplumla buluştuğunu net ifade etmek isterim. Halktan koparılmış bu sınıf bu inşa süreciyle birlikte kendini de AK Parti’de yine halka buluşturuyor.

Bugün Yeni Türkiye’nin ikinci atılım döneminin esas mimarları, üniversite eğitimi almış, birkaç dil bilen, değerlerinden kopmayan, dünyayı tanıyan, eziklik duygusu çekmeyen, söyleyecek bir sözü olan ve daha da önemlisi yerellikten çıkabilen insanların oluşturduğu bir model. Buna ister “Aristokrat İslamcılık” deyin, ister “Şehir İslamcılığı”…