Dünya mazlumlarının elleri gökyüzüne, gözleri ise Türkiye’ye bakıyor. Bu umudu boşa çıkaramayız. Ya başaracağız. Ya başaracağız. Aksini düşünmek bile istemiyorum. Eğer üzerimize düşenleri yapmaz ya da yapmaya güç yetirip de çeşitli mazeretlerin cazibesine kapılıp yapmaktan imtina ettiklerimizden dolayı bu diriliş sekteye uğrarsa bunun hesabını yaradan rabbimize veremez, ümmeti olmaktan şeref duyduğumuz Peygamberimizin de yüzüne bakamayız.
Türkiye olarak, yeni bir dünya için, medeniyet sıçraması yapmak idealini diri tutmalı, bu idealin gerçekleşmesi için çalışmalıyız. Dünya dengelerini iyi okuyarak bağımsız stratejiler geliştirebilmeliyiz.Bağımsız stratejiler geliştirebilmemiz içinde her alanda kendi ayaklarımız üzerinde durabilmeyi başarmalıyız.
Geleceği kurgulamak için yaşadığımız anı kuşanmamız gerekir.Türkiye’mizin elini güçlendirecek, gelişmeleri göğüsleyebilecek donanıma sahip olmalıyız. Dünyanın kalp atışlarını hissetmeliyiz. Dünya siyaseti ve ekonomisi nereye gidiyor? … Türkiye, elindeki kozları artırmalıdır. Uluslararası rekabette bu kozlarını iyi kullanmalıdır. Türkiye büyük ve güçlü bir ülkedir. Kafkaslardan, Ortadoğu’ya, Afrika’dan, Balkanlara hatta Avrupa’ya kadar Türkiyesiz yapılan hiçbir planın başarı şansı yoktur. Türkiye’nin tüm bu bölgelerde nüfuzu, ağırlığı vardır.
Kendi kimliğine ve tarihine dayanmayan toplumların varlıklarını uzun süre devam ettirmeleri mümkün değildir. Kendi kültür kodlarımızdan beslenerek, kendi gücümüzle geleceğimizi kurgulamalıyız. Kaderini bir başka ülkenin veya birliğin alacağı kararlara bağlayanların akıbetlerinin; Filistin’den, Afganistan’dan, Irak’tan, Mısır’dan, Suriye’den farklı olmayacağını da acı tecrübelerle anlamış olmamız gerekir.
Türkiye, büyük düşünmek zorundadır. Dünya ile senkronize olmak demek, batı tipi emperyalist küreselleşmeye boyun eğeceğimiz, onların kölesi olacağımız anlamına gelmez. Biz içlerinde olsak da Türkiye olarak var olmalıyız. Karşılarında olsak da yine Türkiye olarak var olacağız. Onun için her iki durumda da güçlü olmak zorundayız. Biz köklü bir geçmişi, kültürü ve bu birikiminden dolayı da her zaman “Medeniyet Projesi” olan bir gücüz, ülkeyiz. Güneş zamanı gelince doğar. Ve asla unutulmamalıdır ki gecenin en karanlık anı, şafağın söktüğü andır.
Umutlu olun! Asla umutsuzluğa kapılmayın. Filistinli, Iraklı, Afganistanlı, Mısırlı, Suriyeli ve diğer mazlum çocukların gözlerinin içine bakın. Ne demek istediğimi veneden umutlu olmamız gerektiğini anlayacaksınız. Ben o bakışlarda özlemle, umutla, adil, “Büyük Güçlü Türkiye”yi beklediklerini görüyorum. Çekildiğimiz tüm coğrafyalarda huzursuzluk var. Bölge halklarına, batının “Yeni Dünya Düzeni” kan ve gözyaşından başka bir şey verebildi mi? İnsanların hem yeraltı ve yerüstü kaynaklarını al, sonrada açlık ve gözyaşına mahkûm et. Bu zulüm değil de nedir?Bu adaletsizlik reva mıdır? Sizce bu Yüce Yaratıcının “Adli İlahisi” ne sığar mı? İnsanlık tarihi boyunca hangi zalim iflah olmuştur? …Elbette mazlumların ahı ötelere ulaşacak, yeryüzüne adalet “Büyük Güçlü Türkiye” ile tecelli edecektir.
İşte bu; aydınlarımızın gayreti oranında yakınlaşacak, onların omuzlarında yükselecek kutsal bir yüktür ve herkes bu yüke omuz vermelidir. Dövünüp durmakla, birilerinden medet ummakla kaybedecek vakit yoktur. Kendi senaryolarımız olmalıdır. Kendi senaryoları olmayan ülkeler; başkalarının senaryolarında figüran rolü oynamaya mahkûm olurlar. Zayıf ülkelerin irade ortaya koyarak senaryo yazması mümkün olmadığı için başkalarının dış politika aracı olma seviyesinden ileri gitmesi de mümkün değildir.
Bu tarihi yol ayrımında safımızı belirlemeliyiz. İki tercihiniz var: Ya batı emperyalizmine boyun eğenlerin yanında olacak figüranlığa, verdikleri kölelik rolüne razı olacaksınız ya da yeni bir dünya için; tam bağımsız büyük, güçlü, lider Türkiye idealine inananların yanında olacak böylece kendi senaryomuzu yazacağız. Sonu ne olursa olsun ikincisinin daha onurlu olduğu şüphesiz bir gerçektir. Biz zaferle değil, seferle mükellefiz. Takdir bütün kâinatı bir düzenle yaratan Allah’a aittir. Bizim yapmamız gereken; Ülkemizin güçlenmesi için, işlerimizde, mesleklerimizde en iyi olmak, atalete düşmeden çalışmak ve üretmektir.
Yazımı Mevlana’nın şu hikmetli sözünü düşünmeye davet ederek bitiriyorum: “Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Şaşılacak şey odur ki; bu kuzu, kurda gönül bağlamış, âşık olmuştur.”