Doğu Akdeniz gazı gündeme geldiğinde ısrarla “Doğu Akdeniz’de siyasi dengeleri değiştirecek yeni bir denklem mi oluşuyor?” sorusunu sormuştum. Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası “Yavru vatan-kardeş vatan” tartışmalarını bu açıdan okumaya çalışanlardanım. Her ne kadar bu tartışma şu an cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden yapılsa da gelecekte hem Kıbrıs-Doğu Akdeniz gazı hem de iç siyaset üzerinden okunacak ve Türkiye’nin KKTC’ye müdahale ettiği daha sık dillendirilecek.

Kıbrıs’ta Doğu Akdeniz gazı sonrası siyaset de yeniden şekillenecek, sürekli anlatıyorum. Mısır’ı, Lübnan’ı, İsrail’i bu meseleden bağımsız düşünemeyiz; ama Kıbrıs ve Türkiye’yi de böyle görme şansımız yok. Öyle ki, petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle Mısır’dan başlayarak Samandağ’daki Türkiye-Suriye deniz sınırı noktasına kadar devam eden kıyı şeridinin kontrolü, Mısır, Suriye, İsrail, Lübnan; hatta Türkiye’de yaşanan ve yaşanması beklenen gelişmelerin en temel stratejik nedeni.

Kıbrıs Adası ile İsrail arasında kalan ve “Leviathan” olarak adlandırılan bölge, Mısır ile Kıbrıs Adası arasında kalan ve “Nil” olarak adlandırılan bölgedir. Girit Adası’nın güneydoğusunda kalan ve “Heredot” olarak adlandırılan bölgeyle Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi, yaklaşık 30 milyar varil petrole eşdeğerdir. Keşfedilen enerji rezervlerinin piyasa değerinin yaklaşık 1,5 trilyon dolar civarında olduğu hesap edilmekte. Mesele bunun Avrupa’ya nasıl taşınacağı ve bu zenginliğin kime ne kadar dağıtılacağı. Burada Türkiye için en önemli aktör Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY).

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi; Mısır (2003), Lübnan (2007) ve İsrail’le (2010) yapılan antlaşmalarla Kıbrıs’a ait olduğunu iddia ettiği MEB sınırlarını belirledi ve kendi alanında deneme sondajlarına başladı. Türkiye, daha önce GKRY’nin yaptığı arama çalışmalarına tepki göstermiş, savaş gemilerini bölgeye göndererek gözdağı vermişti.

Mursi’nin devrilmesindeki en önemli unsur da bu gaz meselesiydi, Türkiye ile yürüttüğü ittifaktı. Öyle ki, Mısır’da Mursi’nin iktidara gelmesi, Türkiye-Mısır siyasi ve ekonomik ilişkilerini olumlu yönde etkiledi. Bu bağlamda Türkiye’nin Mısır üzerinden Lübnan, Suriye, Filistin, Hamas üzerindeki siyasi gücü göreceli olarak arttı. Mursi’nin Türkiye açısından en önemli dış politika kararı 2003 yılında GKRY ile imzalanan MEB antlaşmasını Mart 2013’te feshetmesi oldu. Mursi bir yıl önce de Nisan 2012’de İsrail ile doğalgaz sevk antlaşmasını uygulamadan kaldırmıştı. Mısır’ın GKRY ile olan MEB antlaşmasını feshetmesi halen sondaj yaptığı deniz alanlarının hukukiliğini göreceli olarak ortadan kaldırdı.

KKTC’de Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle Rumlarla barış ve Türkiye ile ilişkiler konuşulurken, Türkiye’de “Yavru vatan-Kardeş vatan” tartışmaları yaşanırken… Mısır, Yunan ve Rum liderler, Abdülfettah el-Sisi, Aleksis Çipras ve Nikos Anastasiadis, Güney Kıbrıs’ta Doğu Akdeniz’in üç ülke arasında paylaşılmasını öne çıkaran 3’lü bir zirve düzenledi. “Lefkoşa Deklarasyonu” adı altında ortak açıklama yapan bu üç lider, BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge sınırlarını belirlemeye devam edeceklerini vurguladı. Yani Mursi’nin devre dışı bırakılması sonrası Türkiye saf dışı edilmeye çalışılıyor. Türkiye, bu sözleşmeye taraf değil ve Rumların tek yanlı olarak bölge ülkeleriyle Doğu Akdeniz’i paylaşmasına karşı çıkıyor.

Bugün mücadele Kıbrıs, hatta Girit ve Doğu Akdeniz’in siyasi coğrafyasının yeniden belirlenmesi üzerinde yapılmakta. Bu nedenle ben meseleyi “Yavru vatan-Kardeş vatan” kavramları üzerinden değerlendiremiyorum, kimse kusura bakmasın. Mesele gazın kaçırılmasıdır…