Mustafa Afiş’le kucaklaşırken birazdan şehadet yolculuğuna çıkacak olan bir mücahidle kucaklaştığımdan habersizdim. Komutan Mustafa bizi ellerinde tuttukları binanın üst katına, siperlerine doğru götürürken Leramon’da Esed güçlerinden ziyade İran, Lübnan ve Afganistan’dan gelen Şii milislerle savaştıklarını söylüyordu.
Adem Özköse
———————————————————————————————————————————————————————————————————————————–
Artık Halep’te geçirdiğimiz günlerin sonuna yaklaşıyorduk. Vakitlerden yine bir sabah vaktiydi ve biz gün içerisinde gideceğimiz yerler için program yapıyorduk. Arkadaşlarımızdan biri “Leramon’a, cepheye gidelim” dedi. Ben de bu teklifi kabul ettim ve kısa bir süre sonra Esed ve İran güçleri ile mücahidlerin göğüs göğüse çarpıştıkları sıfır noktasına ulaştık. Etraftan sürekli kurşun ve bomba sesleri geliyor, mücahidlerle Esed ve İran güçleri arasında bina bina, sokak sokak şiddetli bir savaş yaşanıyordu.
Leramon’da bizi önce Cephe Şamiye’ye bağlı mücahidler karşıladı. Mücahidlerin başında isminin Mustafa Afiş olduğunu öğrendiğimiz bir komutan vardı. Önce tanıştık ve sımsıcak bir şekilde kucaklaştık. Mustafa Afiş’le kucaklaşırken birazdan şehadet yolculuğuna çıkacak olan bir mücahidle kucaklaştığımdan ise habersizdim. Komutan Mustafa bizi ellerinde tuttukları binanın üst katına, siperlerine doğru götürürken Leramon’da Esed güçlerinden ziyade İran, Lübnan ve Afganistan’dan gelen Şii milislerle savaştıklarını söylüyordu. Bu arada biz de arkadaşlarla çekime başladık. Çekim sürerken ben de cephede yaşananları anlatıyordum. Tam cephede yaşanan savaşın şiddetinden bahsederken birden üzerimize ateş açıldı. Ayaklarımda ve yüzümde sinek ısırığı gibi hafif bir acı hissettim. Bu arada hemen yanı başımda duran Komutan Mustafa “vuruldum” diye bağırıyor ve sekerek yürümeye çalışıyordu. Diğer mücahidler Komutan Mustafa’yı alıp aşağı doğru taşımaya başladılar. Ben ise vücudumdaki acıların kurşundan mı yoksa seken parçalardan mı olduğunu anlamaya çalışıyordum. Elime kan gelince kameraman arkadaşım Muaz’a yüzümdeki kanın kurşundan mı yoksa küçük bir parçadan mı kaynaklandığını sordum. O da bana kurşun olmadığını söyledi. Bu arada keskin nişancılar bulunduğumuz yere saldırmaya devam ediyorlardı. Bir süre daha kameraya cephede yaşananları anlatmaya devam ettim. Dışarı çıkar çıkmaz Komutan Mustafa’yı sorduk ve yaralı komutanın mücahidler tarafından hastaneye götürüldüğünü öğrendik.
İnsanı ölümden eceli korurmuş
Hemen bir arabaya atlayıp Komutan Mustafa’yı aramaya başladık. Hastaneler gizli yerlerde olduğu için uzun süre yaralı komutanın bulunduğu hastaneyi bulmaya çalıştık ve sonunda onu bulduk. Fakat arkadaşları durumunun ağır olduğunu söylediler. Nasıl olurdu da durumu ağır olurdu? Altı üstü ayağından vurulmamış mıydı? Daha sonra kurşunun ayağındaki atar damara geldiğini, kaybettiği kanlar nedeniyle kalbine kan gitmediğini öğrendik. Komutan Mustafa önce komaya kısa bir süre sonra da bitkisel hayata girdi. Halep’te onu tedavi edecek uzman doktor da yoktu. Bundan dolayı ilk fırsatta bir ambulansla Türkiye’ye doğru yola çıktı.
Aklım fikrim Komutan Mustafa’da olduğu için kendimi unutmuştum. Kaldığımız yere dönüp ayaklarımdaki yaralara bakmak için üzerimi çıkardığımda iç çamaşırlarımın baştan aşağı kanlar içinde olduğunu fark ettim. Komutan Mustafa’ya isabet eden kurşunun parçaları bana da isabet etmişti. Fakat ben de önemli bir şey yoktu. Yine ölümle yüz yüze gelmiştim. O kurşun hemen yanı başımda vurulan Komutan Mustafa’ya değil bana gelebilirdi ve onun yerinde şu an bende olabilirdim. Fakat İbn-i Arabi Hz. ’nin dediği gibi “insanı ölümden eceli korurmuş. ” Bu sözün ne manaya geldiğini bu kez de Halep’te öğreniyordum. Bir kez daha ecelim beni bu kez de Halep’te ölümden korumuştu.
Halep direniyor ya biz?
Komutan Mustafa Gaziantep’te tedavi görürken biz de Halep’te çekimlerimize devam ediyorduk. Cephedeki mücahidlerle, yakınlarını şehit verenlerle konuşuyorduk. Yediden yetmişe sohbet ettiğimiz her Halepli sonuna kadar direneceklerini söylüyordu. Şehir adeta Hz. Zekeriya’nın oğlu Yahya’nın doğmasını beklerken kuşandığı sabır ve tevekküle bürünmüştü. Halep yaşadığı tüm acılara, uğradığı tüm ihanetlere rağmen İslam, özgürlük ve adalet için direniyor, zulme karşı destansı bir mücadele veriyordu. Hemen yanı başımızda İslam tarihine altın harflerle yazılacak bir kahramanlık destanı daha yazılıyordu. Kahramanmaraş’ın, Gaziantep’in yerini bugün Halep almıştı. Halep’ten ayrılırken asıl acınacak durumda olanların Halepliler değil; bizlerin olduğunu düşünüyordum. Çünkü Halep tüm ümmet için direniyordu. Ya biz ümmet için ne yapıyor, hangi bedelleri ödüyor, hangi fedakârlıkları göze alıyorduk?
Halep’te geçirdiğimiz 5 günün ardından çekimlerimizi tamamlayıp Türkiye’ye döndük. Komutan Mustafa ise Halep’te aldığı kurşun yarasına sadece iki buçuk hafta dayanabildi. Telefonun ucundaki arkadaşım “Komutan Mustafa bu sabah şehit olmuş” deyince uzunca sustum. Dünyaya veda eden sanki Komutan Mustafa değil; bendim. 38 yaşında dini, vatanı, toprağı ve namusu için mücadele ederken şehit düşen Halepli Mustafa Afiş onurlu bir şekilde bu dünyayı terk etmişti. Hem de Allah’ın bir Müslüman’a bu dünyada bahşedebileceği en güzel ölüm, en güzel vedayla…