Olup bitene bakarken, nereden baktığınız ve bakış şekliniz, aslında bakış ‘niyyet’inizden daha önemlidir.

Çok ‘iyi’ niyetli olabilirsiniz.

Ve fakat bu, tek başına sizin olup bitenin mahiyetini sarahatle görmenize yeterli bir sebep teşkil etmez.

Örneğin, DAEŞ’in elindeki bayrak, ağızlarındaki tekbir ve ‘cihad’ söylemi, kıyafetleri, mezhepleri ve meşrepleri vs. üzerinden bakanlar, bu bakışla ‘DAEŞ’e dost ve düşman olanlar işin hakikatini sarahatle/sağlıklı bir şekilde asla göremeyecekler demektir.

‘DAEŞ’i bu şekilde tahkim edip ortaya çıkaran güç, tasavvufi bir zemin üzerinden bir cemaati de farklı bir şekilde çıkarır/çıkardı. Aynı şekilde, PKK&PYD’yi Kürt kartı üzerinden bu şekilde üreten güç, Araplar’dan, Farslar’dan, Türkler’den, Ermeniler’den, Sünniler’den, Şiiler’den, Nakşiler’den, Kadiriler’den, Rufailer’den farklı renk ve biçimlerde tahkim edip bir örgüt ve hatta bir ‘Devlet’ olarak çıkarabilir.

Bir şeyin mahiyetinin sarahatle görülmediği durumlarda, o şeye dostluk ve düşmanlık aynı şeye hizmet eder.

Bir taraftan orta doğunun alabildiğine kaotik ve anarşik bir ortama dönüştüğü zamanda, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler, geçmişte görülmediği şekilde, bir ekonomik ve siyasi, askeri işbirliğine evrilirken, Rusya’nın uçağının düşürülmesi olayına aynı şekilde tavır koyanlar, paradoks içinde olsalar da ortak amaca hizmet etmiş olurlar. Oysa olayların mahiyetleri üzerinden baksalardı eğer, Rus uçağının, ABD ve Rusya’nın birlikte düşürdüklerini göreceklerdi. Bu olayı anlaşılmaz kılan enstrümanlar, ‘DAEŞ’in mahiyetinin anlaşılmasını örten enstrümanlar gibidir.

Rusya’nın pilotun ölümü üzerine yazdığı dramatik hikâye ise ortamı gerilim içinde tutmanın basit bir senaryo kısmıdır. Yoksa Rusya gibi emperyalist ülkeler için bir pilot değil 10 pilotun değeri, stratejik amaçlarını gerçekleştirmede, miadı dolmuş bir çakmak hükmünde bile değildir…

İttihat ve Terakki ile dönemin ‘İslamcı’ları, Abdülhamid Han konusunda, karşıt duruşlarına rağmen aynı ortak hatayı birlikte işlediler ve neticede Abdülhamid Han’ın ipinin çekilmesine sebep oldular.

AK Parti’nin 10 yılı aşkın iktidar olma sürecinde, şu yaşanan iki önemli şey asla unutulmamalıdır: Bir yanda, eski(Soğuk Savaş dönemi denen) ideolojik paradoksal kümelendirme üzerinden aynı jargon ile tevarüs eden ‘İslamcı’ kominal kesim düzlemini kaybetti. Bir kısmı hızla AK Parti içinde reel siyasetle bütünleşti. Bir kısmı reel ekonomik hayatla bütünleşti. Bir kısmı da, fasit bir daire içinde muhaliflikte kemikleşti. Tavırları, İttihat ve Terakki kalıntıların mantığıyla örtüştü.

Diğer yandan, AK Parti’nin 10 yıllık uzun iktidar sürecinin oluşturduğu cazibe ile siyasi iktidarı kayıtsız şartsız övmekten ve desteklemekten oluşan siyasi/sosyal ve ekonomik nüfuz içindeki neo ‘İslamcı’ takım türedi.

Yani, bu süreçte renkli kesimler, yalakacılıktan doğan İslamcılar’la, İslamcılık’tan doğan Müslümanlar şeklinde, biçimsel bir yapıya evrildi.

Yalakalıktan doğan İslamcılar ile İslamcılıktan doğan Müslümanlar, taraftarlıkları ve muhalefetleriyle aynı ocağı, körük gibi yellendirerek alevlendirmektedir.

‘İslamcılık’ şartların ortaya çıkardığı bir Müslümanlıktı.

Oysa olması gereken, şartların Müslümanlığı biçimlendirmesi değil, Müslümanlığın şartları biçimlendirmesiydi vesselam…