“Allah yolunda öldürülenlere sakın “ölüler” demeyin. Çünkü onlar diridir, fakat siz farkında değilsiniz.” (Bakara 2/154)

Bugün 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 105. Yılı!

Dönemin en gelişmiş silahlarına ve donanmalarına karşı, iman gücü ile verilen mücadelenin destanlaştığı o gün üzerinden tam 105 yıl geçti… Bugün sizlerle birlikte destanın yazıldığı o mukaddes topraklara bir ziyaret gerçekleştireceğiz…

Ziyaret dedim. Çünkü daha en baştan çokça karıştırılan bir kavrama açıklık getirmek istiyorum. 253.000 şehidimizin kanları ve canları ile destan yazdığı bu topraklara giderken birçoğumuzun sıkça kullandığı “Çanakkale Gezisi” tabiri yerine, “Çanakkale Ziyareti” tabirini kullanmak daha doğru olacaktır diye düşünüyorum.

Avrupa’nın hasta adam dediği Osmanlı’nın ve onun kahraman askerlerinin haçlılara karşı verdiği mücadelenin ve iman gücünün çelikten bir duvar gibi örüldüğü yere Çanakkale topraklarına bir ziyarette bulunacağız zaferi ve zaferden sonra yaşananları konuşacağız. Çünkü Dünya tarihine altın harflerle kazınan bu eşsiz zaferden sonra ülkemize musallat olan bir “İngiliz Zihniyeti” yıllarca dedelerimize bir Fatiha okumamızı bile yasaklamış, geçmişimizdeki bu büyük kahramanları unutturmak için ellerinden geleni yapmıştır. 2004 yılında Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı kurulana kadar birkaç bireysel çaba dışında bu mukaddes topraklar pisliğe terkedilmiş her türlü kötü işin yapılmasına göz yumulmuştur. Çanakkale terkedilmiş, toprakları hor kullanılmış, şehit kemikleri etrafa saçılmış, gazilerimiz yokluğa ve yoksulluğa itilmiş oda yetmezmiş gibi tarihe sahip çıkan ve şehit arkadaşlarını koruyarak onları hatırlatan bazı gazilerimiz tartaklanmış, dövülmüştür.

AKBAŞ ŞEHİTLİĞİ

İlk durağımız Akbaş Şehitliği. İstanbul yönünden tarihi yarımadaya doğru giderken ilk önce Akbaş Şehitliği karşılıyor bizi. Burada 19. Tümen’in bir seyyar hastanesi bulunmaktaydı. Esas olarak bir “sevk hastanesi” niteliğinde görev yapan bu mevki üzerinden kuzey cephesinde ağır yaralanan askerlerimizden durumu ağır olanlar İstanbul’da hastane hâline getirilen Selimiye Kışlası’na götürülmek üzere gemiler vasıtasıyla sevk edilirdi. Savaş suçu olmasına rağmen kendi yaralılarının da bulunduğu bu hastahane İtilaf Kuvvetleri’nin deniz, denizaltı ve hava hücumlarının hedefi olmuştur. Şehitlikte 459 sembolik mezar taşı dikilmiş olup gerçek şehitlik bu anıt mezarlığın karşısında Yalova köyü istikametinde giden yolun sağ tarafındadır.

SEYİT ONBAŞI

İstanbul’un güvenliğini sağlamak amacıyla başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere birçok Osmanlı padişahı Çanakkale’yi kaleler ve tabyalarla tahkim etti. Aynı amaçla Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid dönemlerinde yapılan tabyalarla boğazın güvenliği artırılmaya çalışıldı. 1915 Çanakkale Zaferi’nde, II. Abdülhamid’in mevcut tabyaları yenilemesi ve yeni tabyalar inşa ettirmesi büyük rol oynadı. İşte Koca Seyit’in görev yaptığı Rumeli Mecidiye Tabyası ’da bu tabyalardan biri idi. Tüm tabyalarda olduğu gibi Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey’in komutasındaki Rumeli Mecidiye Tabyasında da top atışlarından başlamadan önce ezan okunuyordu. Bu durum Abidedeki kabartmalarda da resmedilmişti. Aslında bu durumun bir benzerini yakın bir zaman önce 251 vatan evladını şehit verdiğimiz hain darbe girişimin olduğu 15 Temmuz gecesi yaşamıştık. Yurdun dört bir tarafında aynı anda yankılanan ezan ve selalar milletimizin birlik ve beraberliğini sağlamak adına çok önemli bir görevi ifa etmişti.

Çanakkale’yi her ziyaretimizde bize eşlik eden Alan Kılavuzlarımız Mehmet İşcan ve Necdet Söylemez anlatmıştı… Bu tabyalarda savaş devam ederken devamlı Kuran-ı Kerim okunurmuş. Merakımdan sordum kendilerine acaba Hatim mi okunuyor? Yoksa Yasin Suresi ya da Fetih Suresi mi diye? Aldığım cevap karşısında adeta şok olmuştum çünkü tabyalarda devamlı Ali İmran Suresi 121 ve 126. Ayetler okunuyordu…

125. Ayet şöyle diyordu: “Evet yeter. Eğer siz sabredip Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, o anda düşmanlarınız ansızın üstünüze geliverseler bile, Rabbiniz özel nişanlı, formalı beş bin melekle size yardım edecektir.” İşte böyle bir manevi ruh arasındaİkindi çayını İstanbul da içmenin planlarını yapan İngiliz ve Fransız komutanlarİngilizlerin Ocean Zırhlısında etrafa ateş püskürerek ve ölüm saçarak ilerliyordu.18 Mart 1915 günü saat 17:00 civarı hiç beklemedikleri bir durumla karşı karşıya kaldılar. Havranlı Koca Seyit 215 okka ( 275 kg ) topu “YA ALLAH “ diyerek ve Rabbine sığınarak ateşledi. Tam isabetti, vatanını işgale gelen o zırhlıyı vurmuştu Seyit, gemidekilerin bağırışları duyuluyordu artık İngilizlerin canavar gemisi dümensiz kalmış ve kahraman Nusret Mayın Gemisi’nin döşediği mayınlardan birine çarparak hayretler arasında sadece Çanakkale’nin sularına değil tarihin derinliklerine gömülmüştü…

Savaştan sonra görevini yapmanın gururu ve mutluluğuyla döndü köyüne Seyit Onbaşı ama Sakarya Muharebelerine kadar da cepheden geri durmadı. Düşman yurttan atılıp Şanlı bayrağı özgürce dalgalanmaya başlayınca yerleşti artık köyüne Koca Seyit… Geçimini sağlamak için bir müddet bir fabrikada hamallık yapmış, fakat hastalığından dolayı işten çıkarılınca bir müddet te odunculukla uğraşmıştı. Çektiği bunca çileyi görenler Seyit’e Gazilik madalyası ve maaşı için başvurmasını söyleyince “ Biz cephede para için savaşmadık… Ya Gazi, ya da şehit olacaktık. Rabbim bize gazilik nasip etti mükâfatımızda ancak o verir “ diyerek onları konuşturmuyordu bile…

Kısa bir süre sonra yakalandığı zatürreenin ilerlemesi ile fani dünya hayatına veda ederek gerçek mertebesine ulaştı. Mekânın Cennet olsun Ey Koca Seyit… Seyit Onbaşı’nın Ruhuna Fatiha’mızı okuduktan sonra ziyaretimize devam ediyoruz. Havuzlar Şehitliği, Soğanlı dere ve 1915 yılında yapılmış gerçek mezarlıkların bulunduğu Şahinlere Şehitliği, Yarbay Hasan Bey Şehitliği, Şehitler Abidesi, Yahya Çavuş Şehitliği, Ertuğrul Tabyası oradan da Albayrak Sırtı ve Kanlı Sırt’a doğru tırmanmaya başlıyoruz. Üzerine anıt yapılmamış şehitliklerimiz, Mehmetçiğe Saygı Anıtı, Yarbay Hüseyin Avni Bey Şehitliği, 57 Alay Şehitliği, Arıburnu, Conkbayırı ve Kemalyeri birçok alanı ziyaret ediyoruz. Ancak her birini tek tek burada anlatmak gerçekten imkânsız. Her birinde ayrı bir hikaye karşıladı bizi….Ancak öğle molası verdiğimiz Alçıtepe köyünden sonra uğradığımız bir şehitliğimize daha dikkat çekmek istiyorum. Nuri Yamut Paşa Şehitliği…

TARİHTE KARA BİR LEKE: NURİ YAMUT PAŞA

Çanakkale Savaşlarında hem denizde hem de karada büyük bir destan yazdık. Ancak savaştan sonra Çanakkale’de destan yazan kahramanlar yıllarca yok sayıldı. Seyit Onbaşı fakirlikten vefat etti ve mezarı bile yıllarca yapılmadı. Eğer Tarsus halkı sahip çıkmasaydı Nusret Mayın Gemisi ’de jilet olacaktı…

Bir de Nuri Yamut Paşa var…

Nuri Yamut Paşa Çanakkale Savaşları’nda genç bir teğmen olarak Zığındere de görev yapmış ve gazi olmuştur. Çanakkale savaşından sonra İstiklal Harbine katılmış Mustafa Kemal’in silah arkadaşlarındandır.

1943 yılında 2. Kolordu Komutanı olan ve daha sonradan 6. Genelkurmay Başkanlığı görevini yerine getirmiş olan Nuri Yamut Paşa bir ziyaret esnasında Çanakkale şehitlerinin kafataslarından piramitler yapıldığını, kemiklerinin dağ gibi yığıldığını görmüş ve kahrolmuştur. Bunun üzerine Çanakakle Savaşları esnasında İngilizlerin ilk kez Nükleer silah kullandığı yer olan Zığındere’de şehit olanarkadaşlarının kemiklerini toplatıp gömdürür ve üzerine kendi parasıyla kendi adıyla anılan anıtı yaptırır.

Genelkurmay Başkanlığından emekli olduktan sonra Demokrat Parti safl arında milletvekilliği de yapan Yamut Paşa’yı bazı güçler içlerine sindirememiş olacak ki onun bu vatana yaptığı hizmetleri bir kenara bırakarak hiç de hak etmediği şeyler yaşatmışlardır.

İhtilalden bir kaç gün sonra kendisini “ Siz hırsızsınız vatanı sattınız sizi alamaya geldik “ diyerek götürmeye gelen subayları, elinde asası ve yakasında İstiklal madalyası ile karşılayarak “Ben Çanakkale Gazisiyim Atatürk’ün silah arkadaşıyım, İstiklal Savaşı gazisiyim, eski Genelkurmay Başkanıyım bana hakaret edemezsiniz “ diyerek karşıladı.

Bu müstesna şahsiyet ne yazık ki Yassı Ada yargılamaları esnasında yaşadıklarına daha fazla dayanamamış ve vatan hizmetlerine karşılık çektiği kahırla hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Hazır yeri gelmişken Nuri Yamut Paşa’nın bu ülke için yaptığı ve aslında pek fazla gün yüzüne çıkarılmayan bir hadiseden de bahsetmeden geçemeyeceğim… 1935’te kapatılan Mehterhaneyi 18 yıl sonra yeniden açma şerefi ona aittir. İstanbul’un Fethi’nin 500. yıl kutlamaları vesilesiyle Osmanlı Mehterhanesinden kalan eşya ve aletleri toplar, eski mehtercileri buldurup onlardan bilgi alır ve mehter törenlerini yeniden başlatır. Bu hayırlı hizmeti sebebiyle her daim rahmetle yâd edilecektir.

Efendim son olarak ilgilisine ufak bir tavsiye;

Yahya Çavuş ve arkadaşları, 57. Alay ve Yarbay Hüseyin Avni Bey, Conkbayırı, Bomba sırtında yaşananlar, Anafartalar Zaferi ve Çanakkale Cephesiniöncesinde sonrasında yaşananları, savaş hakkında merak edilenleri bu akşam saat 20:00’de Esenler Belediyesi Youtube kanalı olan Şehir Ekranı Tv de Vehbi Vakkasoğlu ile birlikte konuşacağız.