Milletin hürriyet ve izzetine yapılan işgal girişiminden üç gün sonraydı. Filistin’den arkadaşım olan AhmedAbdulaziz“Nasılsın, iyi misin, bir sıkıntı yok değil mi?”demek için telefonla beni aradı. Meğerse üç gündür sürekli arıyor ancak bir türlü bana ulaşamıyormuş. Hatlar dolu gösteriyor, sürekli meşgule düşüyor, yoğunluk sinyali veriyor imiş.

Karşılıklı hal hatır sorduktan sonra Türkiye’deki bu yaşanan alçaklık hakkında benden detay bilgi istedi. Dilimizin döndüğü lisanımızın yettiği kadarıyla hainliğin, paraya ve güce kul olmanın, İslam adına yenilen haltların, harcanan insanların rezilliğinden detaylarıyla bahsettim.

Bunun üzerine olayların tam da kendisinin gördüğü gibi olduğundan bahsederek anlatmaya başladı. “Daha haberin alındığı ilk dakikalardan itibaren yaşlı annemle birlikte dua etmeye başladık. Annem o gece sabaha kadar Kur’an okudu ve sürekli dualar etti. Ben arada bir haberleri takip ediyordum. Sürekli nafile namazlar kılıp dualar ettim. O gece ve sonraki gece hiç uyumadık. Tamamen bastırıldı denilince biz de rahatladık” dedi.

Bu arkadaşım Siyonistlerin zulmüne birebir maruz kalmış, Siyonist ve haçlı zihniyeti ile mücadelede Türkiye’nin önemine vakıf olan bir mümin kardeşimiz. Siyonist İsrail hükümeti tarafından kendisine 2117 yılına kadar (Allahualem ömür boyu) Mescid-i Aksa’ya giriş yasağı koymuş ve ülkeden yurtdışına çıkış yasağı konulmuş, tüm özgürlük alanı kısıtlanmış ve zulmün her türlüsünü görmüş bir mücahit. Ve bu insan Türkiye’nin selametinin ümmetin selameti ve refahı olduğunu düşünüyor ve bu işgal girişiminde tankların önüne duran milletin yüreğine dualarıyla cesaret veriyordu.

Öbür tarafta vatanı olan Türkiye’den herhangi bir sebeple ayrılmış Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımız vardı. İşgal girişimini duyar duymaz arabalarıyla yollara düşen vatandaşlarımızdan bahsediyorum. Saatlerce sürecek yollara düşmenin olaylara yetişemese bile Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali yollarda olmakla aynı anlama geldiğini düşünen necip milletten bahsediyorum. Ve üzerinde yaşamasam da vatanım diyerek sahip çıkmak için yollara düşen milletten. Hakiki anlamda sıla özlemi çeken vatanperver insanımızdan…

Bizler acizâne bu sınırların arızî şeyler olduğunu bahsedip dururuz. Bir düzen ve bu düzenin muhafazası, bir yaşam sınırı anlamında korunması gereken birtakım sınırlar çizilmiş olabilir. Lakin bu sınırlar hakiki vatanı tarif etmiyor. Yaşanan bir olay Filistinli Ahmed ile nüfus cüzdanı Türkiye’den olan ancak Almanya’da yaşayan -yani fiziksel olarak orada doyan- İsmail’e aynı tepkileri verdiriyorsa demek ki vatan arızî çizgilerin belirlediği ölçülebilir bir alandan daha başka bir şeydir. Demem o ki bizi birleştiren de bizi ayıran da bellidir. İslam tutkalı bizi düşmanın her türlüsüne karşı mukavemeti yüksek bir kuvvet haline getirecektir. Daha özelde vatan için yapmamız gereken en önemli şey iyi bir Müslüman olmak ve iyi Müslümanlar yetiştirmek için çalışmaktır…