Avrupa'da gerilimin tırmanmaya devam ettiği bir ortamda Ukrayna'daki savaşın ikinci yılına giriyoruz. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un sorusu, savaşın sorumlusunu ve Avrupa'yı tehdit eden unsuru açıkça ortaya koyuyor. Fakat Macron'un bu soruyu iki yıl önce sormuş olması ve Ukrayna'ya gerekli desteğin o zaman sağlanmış olması, savaşın gidişatını değiştirebilirdi.
Avrupa'nın ortak bir tavır sergileyememesi ve Ukrayna'ya zamanında yeterli desteği vermemesi, savaşın uzamasına ve Ukrayna'nın aleyhine gelişmesine neden oldu. Macron'un Ukrayna'ya verdiği askeri desteğin vasatın altında olması da samimiyetini sorgulatıyor.
Savaşın uzaması ve Rusya'nın savunma pozisyonlarını güçlendirmesi, Ukrayna'nın durumunu zorlaştırıyor. Ukrayna iç siyasetindeki gerginlikler de bu zorluğun bir göstergesi.
AB ve ABD'nin son yardım paketleri ve Çek Cumhuriyeti'nin silah tedarik önerisi gibi adımlar, savaşın gidişatını Ukrayna'nın lehine çevirmek için yeterli değil. Macron'un Ukrayna'ya asker gönderme fikri de önemli riskler taşıyor.
Rusya'nın Transdinyester'e birleşme çağrısı ve Odessa'yı ele geçirme hevesi, Avrupa'yı istikrarsızlığa sürükleyebilecek bir tehdit oluşturuyor.
Her iki taraf için de dezavantajlı hale gelen bu savaştan çıkış yolu müzakerelerde yatıyor. Türkiye'nin savaşın ilk günlerinden itibaren sürdürdüğü arabulucu rolü, barışa ulaşmak için önemli bir fırsat sunuyor.
Kusursuz olmasa da bir barış anlaşması, savaşın yıkıcı sonuçlarına tercih edilir. Türkiye, her iki tarafın da güvendiği, bölgeyi ve jeopolitik dengeleri iyi bilen bir arabulucu olarak barışa giden yolda önemli bir rol oynayabilir.
Ukrayna'yı daha fazla kargaşadan korumak için barışa yönelik ortak çabalara öncelik vermeliyiz. Barışa ulaşmak için Türkiye'nin arabulucu rolünü etkin bir şekilde kullanmak, Avrupa'nın istikrarı ve Ukrayna'nın geleceği için kritik önem taşımaktadır.