Bu böyledir: Türkler’i bir kenara bırakarak dünya tarihi yazamazsınız!
Tarihin bir dönemine akıncı, bir dönemine alperen… Şimdi de Mehmetçik yetiştiren Türkler tarihin her döneminde kendi ‘Kızıl Elma’sının peşinde olmuştur. Bu hikâye iki bin yılı aşkın süredir böyledir…
Çin’in, Büyük Hun İmparatorluğu’ndan bu yana en büyük korkusu hâlâ Türk varlığıdır. Dolayısıyla kendine göre bir ‘Türk sorunu’ icat etmiştir. Dünyanın en büyük açık hapishanesine dönüştürdüğü Doğu Türkistan’daki mezalimin nedeni budur.
“Türkiye’de Kürt sorunu var” diyenlerin yüzlerini çevirmesi gereken yer Çin’dir. Dillerine doladıkları asimilasyon, tecrit, yok sayma, ötekileştirme nedir Doğu Türkistan topraklarına baksınlar. Toplu katliamlar, hafıza silme, dil zulmü, ibadet işkencesi… Hepsi ve daha fazlası ata topraklarımızda yaşanıyor. Türkiye’de herkes eşit; bürokraside, yerel yönetimlerde, siyasette, sivil toplum hareketlerinde…
Geçelim…
Çin’i sadece Asya Hunları dize getirebilmiştir. Tek bayrak, tek buyruk altında birleşen Türkler (Çin kaynaklarında Hiunk-Nu olarak anılır), karınca sürüsü gibi olan Çin ordularını dağıtmayı başarmış tek millettir.
Sonra…
Çinliler, Türkler’i alt edebilmek için “böl- parçala- yönet” taktiğini geliştirmiş, fitne ve fesat saldığı bu büyük milleti parçalamayı başarmıştır.
Bugün Pentagon’un dünya politikasının temelini de bu sistem oluşturmaktadır.
Eğer Teoman Han ve Mete Han, fethettikten sonra sadece vergi alıp Çin’i kendi haline bırakmamış, farklı bir refleksle hareket etmiş olsalardı dünya tarihi bugün başka türlü yazılırdı.
Türklerin saldırılarından korunmak için yaklaşık 21 kilometrelik bir set inşa eden Çinlileri, dünyanın ilk düzenli ordusunu (Onlu Sistem, Islıklı Ok) kuran Mete Han (Tanrıkut) birkaç kez hezimete uğratmayı başarmıştır.
O yüzden Çin’in kuyruk acısı hâlâ devam etmektedir…
Doğu Türkistan istiklal tarihinin üç büyük ismi (Üç Efendiler) Mehmet Emin Buğra, Mesut Sabri Baykozi ve İsa Yusuf Alptekin’in mücadeleleri bu anlamda çok önemlidir.
“Milli şuur” ve “güçlü maneviyat”larıyla hayatlarını Doğu Türkistan’ın istiklaline adayan bu üç mücahidin kabilecilik, şahsiyetçilik, şehircilik uyarısına yeniden dönmeliyiz. Bir kanser virüsü gibi bütün Türk yurtlarına hatta İslam coğrafyalarına yayılan bu tefrika hızla hepimizi çürütmektedir.
Özellikle 1940’lı yıllarda başlayan ‘komünizm’ tehdidi ve tehlikesine karşı seslerini yükselten Üç Efendiler, ‘Pan-Türkist’ olarak suçlanmış ve diğer Türk boyları arasında ‘düşman’ olarak lanse edilmeye çalışılmıştır.
Bu sadece Çin politikası değildi; Ruslar da korkuyorlardı. Çünkü Üç Efendiler, Doğu Türkistan’ı asıl sahiplerine teslim edebilecek siyasi, askeri ve fikri başarıya imza atmış olabilselerdi, SSCB’yi oluşturan diğer Türkler de kendi bağımsızlıkları için ayaklanacaklardı.
Bu ancak 1990’lı yıllarda ve kontrollü olarak sağlanabildi. Bugün kendilerini farklı etnik etiketlerle ansalar da sonuçta bağımsız Türk devletleri Asya’nın kaderi olarak dünya siyaset sahnesine çıkabilmişlerdir.
Yaklaşık 22 milyona ulaşan nüfusuyla büyük bir güç olan Doğu Türkistan için istiklal şimdilik bir ‘Kızıl Elma’…
Hatırlayalım; 1998’de Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde bir gizli genelge yayımlanmış, bu genelgeye göre Türkiye’de Doğu Türkistan’ın ‘Gök Bayrak’ının alenen kullanımı yasaklanmıştı. Hatta, Doğu Türkistan toprakları Çin’in tarihi sınırları içinde kabul edilmişti!
İpek Yolu’nun üzerinde bulunan Doğu Türkistan kaliteli petrolü, zengin uranyumu ve kömür rezervi ile bereketli topraklara sahiptir.
Soğuk hava deposu, kolay doğum, kolektif kürtaj cezaları ile…
El, ayak ve gözleri bağlayıp suya atma yöntemiyle…
Büyük araçların arkasına bağlayıp sürükleme işkencesiyle…
Tırnaklar arasına çivi çakarak, çalışma kamplarında ölene kadar tutarak, mahkûmları ölümcül kış soğuğuna rağmen kar üstünde oturtarak, ağıza ve buruna kostik ve başka asitler dökerek, boyuna elektrik vererek, kendi kendinin mezarını kazıp canlı canlı gömerek…
Hak ve özgürlüğünü isteyen bir halka uygulanan en hafif işkencelerden bazıları.
1942’de yüzde 78 olan Uygur nüfusu bugün yüzde 40’lara düşürülmüş olan Doğu Türkistan bizim namusumuzdur. O yüzden dikkatlerimiz bu topraklar üzerinde -de- olmalıdır. Tıpkı Filistin, Keşmir, Çeçenistan, Filipinler, Arakan gibi…