O iğrenç videoyu muhtemelen görmüşsünüzdür. 5 Ağustos’ta Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde özel bir şantiyeye yapılan baskın esnasında çekildiği iddia edilen videodan bahsediyorum. Hani şu elleri arkadan kelepçelenip yere yatırılan işçilere bir Özel Harekâtçı tarafından “Ne yaptı lan bu devlet size, hepiniz Türk’ün gücünü göreceksiniz” diye nutuk atılan video…

Videoyu ilk seyrettiğimde ben de herkes gibi şok oldum. Aklıma 12 Eylül Darbesi esnasında solcu ve sağcı gençlerin toplu şekilde gözaltına alındıkları görüntüler geldi. Bu görüntü, Yeni Türkiye’ye hiç yakışmayan; ancak Esed’in Suriye’sinde görülebilecek bir görüntüydü. Gerçi görüntüleri seyrettikten hemen sonra içime bir kurt da düşmedi değil. PKK’nın “Devlet, Kürt düşmanlığı yapıyor, Kürtlerle savaşıyor” tezine katkı sağlayacak olan bu video, nasıl olmuştu da internete yüklenmişti? Hem de polisin veya Özel Harekâtçıların seyretmesi yasak olan kasktaki kameradan alınarak. Benim aklıma gelen muhtemelen sizin de aklınıza da geliyordur. Siz de muhtemelen olayın kamuoyuna sızdırılmasında Paralel Yapı’ya mensup bazı kişilerin parmağının olabileceğini düşünüyorsunuzdur.

Fakat her ne olursa olsun, ortada açık seçik bir faşizm, asla hoş görülemeyecek bir durum var.  PKK’yı da zaten Türk’ün gücünü göstermek için Diyarbakır Cezaevi’nde insanlara dışkı yedirenler, bu ülkenin başına bela etmedi mi? Türk’ün gücünü göstereceğiz diye köy yakanlar, dağlara taşlara “Ne Mutlu Türküm Diyene” şeklinde yazılar yazanlar yüzünden bugün terör belasıyla uğraşmıyor muyuz? JİTEM’ler de güya Türk’ün gücünü göstermek için kurulmuş, 1990’larda gözaltına alınıp katledilen insanlar da Türk’ün gücünü göstermek için katledilmişti.

Devlet şu an PKK’ya karşı sonuna kadar haklı olduğu ve hepimizin desteklediği bir mücadele yürütüyor. Hepimiz PKK’ya akıttığı kanların hesabının sorulmasını istiyoruz. Fakat Türkiye Devleti bir çadır devleti değildir. Burası Esed’in Suriye’si hiç değildir. Nasıl vatandaşın uyması gereken hukuk kuralları varsa polisin de askerin de Özel Harekâtçıların da uyması gereken hukuk kuralları vardır. Devletin koymuş olduğu hukuk kurallarına uyulması konusunda en çok dikkat göstermesi gerekenlerin başında ise bizzat devleti temsil edenler gelir. Bunun tersi bir durum terörü daha da besler ve böylece tam da terör örgütlerinin istedikleri propaganda zemini ortaya çıkmış olur. Terörle mücadele hamasetle değil; ancak terörü besleyen zemin yok edildiğinde başarıya ulaşır.

Tekrar Türk’ün gücü meselesine dönecek olursak. Osmanlı’nın hükmettiği coğrafyanın hemen hemen tamamını gezmiş biri olarak en çok dikkatimi çeken şey insanların Osmanlı’nın adaletine duydukları hayranlıktı. Osmanlı farklı din ve milletlerden olanlara karşı bile adaletle hükmetmiş, arkasında bugün de etkisi devam eden bir iz ve muhabbet bırakmıştı. Yani Osmanlı bazı hocaların da iddia ettikleri gibi arkasında kanlı bir tarih, utanılacak bir miras bırakmamıştır. Türk’ün asıl gücü ise daha suçlu olup olmadıkları bile belli olmayan, mahkemeye bile çıkmamış insanları yere yatırıp onlara hakaret etmekten gelmez. Bizim gücümüz “adalet”ten gelir. Hainlerle, katillerle mücadele ederken hak ve adalet ölçülerine uyduğunda Türk güçlü olmuş ve ümmete önderlik yapmıştır. Bu ölçüleri yitirdiği andan itibaren de koca bir devlet çökmüştür.

Bence biz,  birbirimizle güç yarıştırmak, Türk’ün gücünü Kürt’e, Kürt’ün gücünü Türk’e göstermek yerine güçlerimizi, kardeşliğimizi daha da pekiştirmenin yollarını arayalım. Bir taraftan PKK veya IŞİD gibi Türkiye düşmanı örgütlerle mücadele ederken diğer taraftan da bu mücadeleyi gölgeleyecek, haklılığımıza zarar verecek hukuk dışı davranışlardan kaçınalım. Allah’tan devlet 90’ların devleti değil. Zergele ve Hakkari Yüksekova’da yaşanan olaylar sonrası yapılan açıklamalar da Türkiye’nin nasıl bir değişimden geçtiğinin en iyi göstergesi.  Bundan dolayı herkes Yeni Türkiye’nin asaletine, adaletine zarar verecek davranışlardan uzak durmalıdır. Hatta PKK ile mücadele ederken bile…