Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında turistler için vizenin kaldırılması, bilim insanları ve iş adamları için ortak ve kolay vize sağlanması veya vizenin tamamen kaldırılması; kolaylaştırılmış gümrükler ve hatta zamanla Gümrük Birliği bir hayal değildir. Bu barışçıl girişim, ilk planda yaklaşık 200 milyon ikinci adımda 300 milyon kişinin buluşabileceği ortak ve güçlü bir zeminin başlangıcı anlamına gelecektir. Adı geçen ülkelerin Sovyet güdümü ve tesir alanından çoktan çıktığının ve ekonomik göstergelerinin 40 yıl öncesi ile aynı olmadığının artık herkes farkında olmalı.

Yine bu ülkelerle her bakımından yakınlığımız AB’ne üye ülkelerin birbiriyle benzerliklerine göre çok daha ileri düzeydedir. İnançtan psikolojiye, dilden adetlere, mutfak kültüründen müziğe kadar benzerlikler din bağı, kan bağı, tarihi, kültürel kimlik dolayısıyla şaşırtıcı derecede yüksektir. Özellikle Azerbaycan veya Türkmenistan’a giderseniz bir haftalık misafirlikten sonra karşılıklı anlaşılabilirlik bakımından hiçbir zorluğun olmadığını görürsünüz. Bu lehçeleri öğrenmek için yıllar değil, haftalar yeterli olabilmektedir. Çünkü Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan’da resmi diller ayrı diller değil, Türkçe’nin üç ayrı şivesidirler. Rusya’nın bu ülkelerin dillerinde oynamasına ve Türkçe’deki tasfiye hareketlerine rağmen karşılıklı anlaşılabilirlik devam etmektedir.

Bir başka dikkat çekilmesi gereken nokta da bu devletlerin tesir alanlarının sadece ülke sınırlarıyla sınırlı olmadığıdır. Diğer ülkelerde yaşayan önemli sayıdaki mensuplarıyla birlikte bu sayının bütün akraba hakları bakımından 300 milyona yaklaşan ve kimsenin gözardı edemeyeceği bir kitle olduğu ortaya çıkıyor. Örneğin Azerbaycan’ı sadece 9 milyonluk bir ülke olarak görmek yanıltıcıdır. İran’daki Azerbaycan Türkleri ile birlikte Azerbaycan Türkçesi konuşanlar 40 milyonluk önemli bir kitle olarak hesaba katılmalıdır.

Sadece ekonomiden anlayan insanlar için de şunu vurgulamakta var: Artık Azerbaycan’ın, bağımsızlığın ilk yıllarındaki küçük ve zayıf bir ülke olmadığını, kişi başına düşen milli gelirin 2000 yılında 48 dolardan 2016 yılında 13.500 dolara çıktığını özellikle vurgulamak istiyorum.

Yine Özbekistan’ı örnek verecek olursak Afganistan’da, Kazakistan’da Tacikistan’da ve diğer komşu ülkelerde yaşayan Özbek nüfusunun toplamını yaklaşık 50 milyon olduğuna dikkat çekmek istiyorum.

Dünyadaki hiçbir ülke sosyal kültürel etnik ve dil bağlarıyla bu kadar yakın olduğu kitlelere uzak durmaz. Rusya, Sovyetler Birliği ve Doğu bloku projesi çerçevesinde bütün Slav dilli halkları aynı çatı altında toplamayı başarmıştı ve kültürel yakınlığın bu derecede yakın olması yaklaşık 80 yıllık ortak periyotta güçlenmiş oldu.

Bir zamanlar karşılıklı anlaşılabilirliği olmayan Çin lehçeleri, Çin devlet politikaları kapsamında tek bir devlet içerisinde bütünleşti. Türkiye’nin şu anda yapması gereken ise bölgesinde ve dünyada yalnızlığa itildiği dönemler dışında da aynı dini, dili ve ortak sosyo-kültürel zemini ve tarihi bağları olan Orta Asya ve Kafkasya halkları ile bağlantılarını güçlendirmesi yönünde olmalıdır.

Bu yakınlaşmanın anlamı, dünyanın diğer bölgeleri ile ilişkiyi kopartmak veya ütopik bir meydan okuma veya yalnızlaşmaya düşmek değildir. Tam aksine, Türkiye’nin ekonomik, askeri ve stratejik açıdan büyük ölçeklere sahip devletlerin sıkıştırmasından kurtulmanın en önemli ancak fazlasıyla gecikmiş yolu kardeş halkları keşfetmesidir.

Dış politikanın Ortadoğu sınırlarına sıkıştırıldığı ve küresel güçlerle sürüklendiği bir noktada Türkiye vizeleri kaldırmakla başlayan bir Gümrük birliği ve kültürel kardeşliğe vurgu yapan sosyal kültürel tarihi ve dini Bağları Meşru bir zemin üzerinde yeniden kurmalıdır.

Türkiye’nin bugüne kadar sürdüğü ittifakları menfaatleri çerçevesinde koruyarak yine milli çıkarlarını koruma ve yeni genişleme alanlarını keşfetmesi olağan karşılanmalıdır. Türkiye, komşularıyla, kardeş Türk Dünyası halkları ve İslam dünyasıyla işbirliklerini, AB veya Rusya ile; dünyadaki bir çok devletle aynı anda dostane ilişkiler kurması ve koruması olağan olduğu kadar elzemdir de.

Son söz olarak Türkiye’nin Türk dünyası ile her yönden geliştirmek zorunda olduğu; dönemsel olarak hatırlanan ve bir asırdır ihmal edilen ilişkilerin sürekli ve amaçlı bir stratejik planın acilen yeniden çizilmesi bütün bölge halklarının menfaatine olacaktır.