Türkiye gündemi havalardan daha sıcak. Kasıtlı olarak sıcak tutulmaya çalışılan etnik ayrımcılık ve milli bölücülük gayretleri de cabası…

Sene-i devriyelerinde ısıtılıp ısıtılıp servis edilen, Başbağlar katliamı ve Madımak Oteli yangını ile Alevi- Sünni çatışması üzerinden yürüyen terör destekçisi hain şebekeler ellerinden geleni artlarına koymuyor.

Bununla da kalmayıp bölüp parçalayıp yutmaya hazırlanan Nasraniler, 15 Temmuz Kurtuluş zaferimizin sene-i devriyesine günler kala Ortadoğu’nun eşiğinde yükselişe geçmiş Türkiye’nin direniş ve diriliş menkıbesini hazmetmekte zorlanıyor ve dört koldan tuzaklar kurmaya devam ediyor.

Bitmedi, hain FETÖ artıkları, muhalefet ile işbirliği yaparak “adalet” kavramının içini boşaltmak için 450 kilometrelik bir gövde gösteri ise görünenin ardında saklı bir hinliğin yolculuğuna çıkmış, İstanbul’a yürüyor…

Dahası, basına yansımayan, ülkemin her şehrinde, her ilçesinde, her mahallesinde ötekileştirme gayreti, “modern”, “laik”, “Kemalist” siyâsî kisveler altında, hayvan sever oldukları kadar insan sever olamayan zihniyetler tarafından hayata geçiriliyor.

***

Defalarca şahidi olduğum, tevekkül ve sabır ile karşıladığım pek çok akla ziyan olaydan sadece birini burada paylaşmak diliyorum.

Tarih: 25 Ağustos 2015. Saat 23.00 suları. Ziyaretime gelen arkadaşımı geç olduğu için evine bırakmış dönüyorum. Yaşadığım semtte her zaman benzin aldığım istasyona giriyorum. Çalışanlardan birine miktarı söyleyip ödeme yapmak için alışveriş noktasına doğru yöneliyorum. On adım kadar bir mesafe almışken aynı koridorda bulunan siyah renkli bir arabanın dört kapısı birden açılıyor. Orta yaşlarda -tahminim 35-40 arası- dört hanım çıkıyor. Dekolteleri, ekonomik sinyalleri kadar yüksek(!). Gözüme ilişenin yakama yapışacağından habersiz ödeme noktasına doğru bir adım daha atmışken sağ omuzuma beni sarsacak kadar güçlü bir darbe alıyorum. O hanımlardan birinin bunu kasıtlı yaptığını, önüme geçerken “Her yerde bu pislikler!” ifadesinden anlıyorum.

O, sözünü yüzüme bakmadan söyleyip uzaklaşmak isterken, yetişip omuzuna dokunuyorum. “Bile isteye çarpma ve laf atma konforunu size kim veriyor?” diyorum. Hışımla dönüyor, “Pis AKP’li, arabanı Tayyip mi aldı? Yolarım seni!” derken, görüş alanımın tam içine giriyor. Tabiri caizse burnumun dibine… Diğer üçü, kahkaha atarak üzerime doğru geliyor. Aniden biri, “Kameralar var, yapmayalım!” diye sesleniyor. O aldırmıyor, cüretkâr bir terbiyesizlikle burnumun dibinde burnundan soluyarak homurdanıyor! Alkol kokuyor…

Sıyrılıp hızla ödeme noktasına varıyorum. Elim ayağım titriyor…Katil yapar böyleleri adamı! Mazlumken zalim oluverirsin!

***

Onlar vur kaç yapmakta, söyleyip çekilmekte, kara çalıp seyretmekte çok mahir! Onlar önce, kayıtlara geçmesin diye kamera var mı yok mu, diye bakan zihniyet. Biz de, kamera olsa da olup biteni ispatlayabilsek derdindeyiz! Çünkü yüreklice, dürüstçe ülke istikrarı için bir partiye oy veren seçmen olmaktan öte bir kavgamız yok. Çünkü ilahi kameraların her daim çekim halinde olduğuna iman etmişiz.

Bu ve benzeri olayları, sabr ve dirayet ile bertaraf etmekten başka çıkar yolumuz yok. Zira mü’minler için “Ebu Lehep ölmedi. Kıt’alar dolaşıyor” ve İslam coğrafyalarının her köşesinde bir Taif menkıbesi güncelleniyor!

Biraz daha sabır, dünya ufkunda Doğu’dan Türkiye güneş gibi yükseliyor. Hainler, teröristler, Nasraniler kendi kurdukları tuzaklarda Batı/yor!