Türkiye’nin sıkıntılı bir süreçten geçtiği, çok büyük bir saldırı altında olduğu gizlenmek istense de gözlerden saklanamayacak bir gerçeklik olarak duruyor önümüzde! Ve bu ülkede yaşayanlar olarak hepimiz bu sıkıntılı sürece aynı zamanda şahitlik de ediyoruz. Bu şahitlikte kimimiz ellerini oğuşturuyor “oh iyi oluyor” diyerek! Kimimiz de “bu ülke, bu millet buna layık değil, inşallah başımıza daha kötüsü gelmez” tedirginliği içinde şahitlik ediyoruz bu sıkıntılı sürece!
Ülke olarak, Devlet olarak, dahası millet olarak maruz kaldığımız bu sıkıntılı süreçte ABD-NATO ikilisi, ya da AB’den gelen saldırılar canımızı o kadar yakmıyor. Yakmıyor çünkü topyekûn bir Haçlı Siyonist ittifakı saldırısı altındayız. Ve bu ittifaktan başka türlü bir tavır da beklemiyoruz. Beklemiyoruz çünkü bu toprakları bize yurt edindiren Selçuklulardan bu yana 10’un üzerinde Haçlı Seferine maruz kalmış ve bu seferleri göğüslemekle kalmayıp saldırıların hepsini de püskürten tek milletiz bu topraklarda! Bu saldırıları püskürtmenin hesabı yüzyıllardır görülemedi ve sahip olduğumuz Devlet neredeyse 20 kat küçüldüğü halde halen bizden hesap tahsil etmeye çalışıyorlar. Onun için bu güç merkezlerinden Türkiye’ye saldırı dışında bir tavır beklemiyoruz ve saldırılar karşısında canımız acımıyor!
Canımızı acıtan tırnak içinde “alnı secdeli” olarak tavsif edilen bir kesimin bu millete tarihi boyunca hiç görmediği bir şekilde ve ağırlıkta gâvurluk yapması, bunu da gâvurlar adına yapması! Secde kelimesinin de içinde yer aldığı bir inanç manzumesinin birçok kelime ve kavramı gâvurların bu topraklarda peçeteciliğini yapan bu güruh tarafından içlerinin boşaltılması, bu kelime ve kavramların artık neredeyse ikrah edilecek kelime ve kavramlara dönüşmesi acıtıyor canımızı!
Bu tahribatlar da tamir edilecektir kuşkusuz. Tahribatın tamiri biraz zaman alacaktır muhtemelen. Bu necip millet bunun da üstesinden gelecektir Allahın izniyle.
Bu millete en büyük kötülüklerden birini yapan bu paralel gâvurların bir de bu ülke içinde dinle diyanetle uzaktan yakından en küçük bir bağlantıları olmayan müttefikleri de var. Bu müttefikleri sadece içinde yer aldıkları kesimler olarak bile saymaya kalkışsak sayfalar dolusu bir çetele çıkarmamız gerekebilir!
Paralel gâvurların müttefiklerinden ve hatta son dönemlerde en güzide maşalarından biri olan biri de Can Dündar’dı biliyorsunuz! Bu kişi başında bulunduğu gazetede yayın yasağı olmasına rağmen MİT TIR’ları ile ilgili manşetler atmış ve yapılan yargılama sonucunda 5 yıl hapse mahkûm edilmişti. Mahkûmiyetinin ardından hangi aymazların göz yummasıyla gerçekleştiği bilinmez, Türkiye’den kaçıp gitmişti! Şu an muhtemelen kucaklarında çok rahat ettiği Türkiye düşmanlarıyla birlikte başka melanetler de düşünüyor olabilir! Hatta melanetler düşünme aşamasını geçip tasarlanma aşamasına bile ulaşmış olmalı! Bunu nereden mi çıkarıyoruz? Avrupa Parlamentosu’nun bir konferansında yaptığı konuşmadan çıkarıyoruz tabii ki! Konferansın konusu da çok ilginç: Basın Özgürlüğü Mücadelesinde Türkiye! İyi mi! Bakın o konferansta nasıl cümleler kurmuş Can Dündar:
“Aslında ben buraya dünyanın en büyük gazeteci hapishanesinden geliyorum. Türkiye’nin bir cehennem olduğunu söylemem gerek.”
İyi mi?
Unutmuş olamazsınız, ABD Başkan Yardımcısı Biden o kişi için oğluna “Senin baban bir kahraman” cümlesini kurma lûtfunda bulunmuştu! Yargılama sırasında ise ABD büyükelçisi bir türlü Bass’ıp gidemeyen herif boy göstermiş, İngiltere büyükelçisi ise özçekim yapmıştı! Şu an ise casusluktan hüküm giymiş bir gazeteci olarak kucaklarında çok rahat ettiği güç merkezleri ile birlikte Türkiye’ye sallamaya devam ediyor! Ve bu kişi paralel gâvurların önde gelen müttefiklerinden biriydi. Müttefikliğinin ötesinde son dönem onların maşalığını yapmıştı başında bulunduğu gazetede!