Cumartesi gecesi kalbimizi acıtan yeni bir canlı bomba vakasına maruz kaldık millet olarak. Sayısının artmasından endişe ediyoruz, ama giden 44 gencecik can da bu muazzez toprağın insanlarıydı. Üstelik bu şehitlerin 36’sı güvenlik görevlisiydi. Pazar o şehitlerin cenaze merasimlerinde dillendirilen en önemli cümle içinde “intikam” kelimesinin geçtiği cümlelerdi. Bu cümleyi en vurgulu haliyle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kurdu. İçişleri Bakanı bu cümlesini bir adım daha ileri taşıyarak mealen “yarından itibaren uygulamaya konulacak tedbirleri görünce itiraz edenlerin insanlıklarından şüphe ettiğine” delalet eden bir anlam inşa etti.
Yıllardır devletin mekanizmasının ağır işlediğini, ama hafızasının nisyan ile malul olmadığını anlatıp duruyoruz. Devlet bir yere kaydeder, acele etmez, ama asla da unutmaz. Hesap sormadıysa, ya da sormuyorsa unuttuğundan değildir bu. Sadece ertelemiştir. İnsan hayatı açısından uzun sayılabilecek bir süre geçtiği halde hesap sormuyorsa, muhtemelen ya tehdit algısı değişmiştir, ya da bir kenara not ettiği ve hesap sormadığı kişi/kesim tehdit kapsamından çıkmıştır. Hesap sorulmayan olarak “Devlet yaptığımı görmedi, devlet benden haberdar değil, benden hesap soramaz” düşüncesi içindeyseniz büyük bir yanılgı içindesiniz demektir. Bunun altını da defalarca kalın bir şekilde çizdik. Devlet unutmaz, ama acele de etmez. Sizden değilse bile torununuzdan hesabı tahsil eder! Günü geldiğine inandığında hesap pusulasını koyar önünüze ve tahsilâtını da yapar! Yeter ki affetmemiş olsun!
7 Haziran seçimleri sonrasında üçlü koalisyonun olamayacağı işaretlerinin belirmesi üzerine ülkeyi üçlü koalisyona zorlamanın bir yordamı olarak PKK yeniden terör olaylarına başlayınca “Yapmayın etmeyin, devlet artık sizin bildiğiniz eski devlet değil, bir telefonla güvenlik güçlerini geri çeken devlet tarih oldu. Bir tehdit algısı belirledi ve ‘ortadan kalktı’ diye kanaat getirinceye kadar kırmaya, öldürmeye devam edecek” uyarısı yaptık. Özellikle PKK’ya destek amacıyla oluşturulan Birleşik Haziran Cephesi’ne gencecik çocukları sokağa çekmeyin, yazık edersiniz, sokağa çıkanın, eyleme kalkışanın kolu da kırılır, gözü de patlar, hatta canından bile olur dedik! Sonra çıkıp kolum kırıldı, gözüm patladı diye bağıra bağıra ağlamayın, sokağa çıktıysanız bunları da göze almışsınız demektir, eylemin raconu bunu gerektirir uyarısını yaptık. Eylem yapacaksanız adam gibi eylem yapın, zırlayarak ağlamayın, buna hiç kimse tahammül edemez de dedik! Sonrasını çok hızlı yaşadık! Herhalde 2015 Temmuz ayının 22’sinden bu yana öldürülen PKK’lı sayısı 15 bini buldu! Türkiye içinde ve dışında öldürülenler dâhil bu rakama. Size kötü haber olacak, ama Devlet halen “tehdit bitti” noktasına gelmedi!
Üstelik bu saatten sonra devlet daha da sertleşeceğe benziyor. Bunu nereden çıkarıyoruz? Tabii ki pazar günü cenaze merasimlerinde İçişleri Bakanı’nın dillendirdiği sözlerden çıkarıyoruz. Bugüne kadar devletin resmi ağızlarından çıkan en ağır ifadeler “misliyle mukabele, tek terörist kalmayıncaya kadar” gibi alışık olduğumuz cümlelerle dile getiriliyordu. Dikkatinizi çekerim bu ülkenin güvenlik güçlerinin (polis-jandarma) başındaki en yetkili makam “intikam” kelimesini kullandı.
Bereket devlet eski devlet değil. Bugüne kadar devletin alışkın olduğumuz refleksini göstermeye pek gayret etmedi. Eğer eski devlet olsaydı bu kelimelerden hareketle kaygılanmaya başlamamız gerekirdi. Fakat şunu da unutmamak gerekir: 1992 yılında hazırlanan ve MGK kararı ile uygulamaya 1993 yılında sokulan Kale Planı’nda olduğu gibi teröre lojistik destek sağlayanlar da dâhil bir temizlik harekâtı da gelebilir. İşte o zaman “intikam” kelimesinin neye işaret ettiğini görmüş oluruz. PKK’nın bir buçuk yılda verdiği ölü sayısının 2 katına, 3 katına çıktığını görürseniz şaşırmayın. Çünkü devlet henüz “tehdit bitti” kanaatine varmadı!