Diriliş Ertuğrul dizisi üzerine geçtiğimiz haftalarda yaşanan tatsız olaylar bize bir şeyi açık ve zihnimize kazırcasına bir kere daha gösterdi: Cumhuriyet’le birlikte inşa edilen kültürel iktidar bu milletin değerlerine sahih bir bakışa tahammül edemiyor. Bu milletin değerlerine saldırmıyorsanız, bu milletin değerlerini çarpıtmıyorsanız kültürel iktidar tarafından saldırıya maruz kalmayı hak ediyorsunuz demektir. Diriliş Ertuğrul dizisi ise bu milletin değerlerine sahih bir bakış açısına sahip olduğu, üstelik bu milletin değerlerine bırakın saldırmayı, bu değerleri çarpıtmaya bile yeltenmediği için Aydın Doğan ve onun tufeyli taifesi tarafından hedef alındı ve saldırıldı. Dizinin yapımcılarının öteki mahalle sakinleri arasında olmaması da üstüne tuz biber ekti kelimenin tüm anlamlarıyla.
TRT’de yayınlanan bu dizi muhtemelen devletin bir gelecek tasavvuru üzerine bina edilerek, bu gelecek tasavvuruna uygun bir yeni geçmiş inşa etmeye çalışıyor. Bunu söylemek şu anlama gelmiyor tabii ki: Devlet bir gelecek tasavvuru oluşturdu. Bu gelecek tasavvuruna uygun bir yeni geçmiş inşa etmek istedi. İnşa edilecek bu yeni geçmişin de ne olduğunu belirledi ve Diriliş Ertuğrul dizisini yapan ekibe “Bu yeni geçmiş için şunları, şunları yapmanız gerekiyor, hadi işe koyulun” dedi. Bu iddiada bulunmuyoruz tabii ki! Eğer böyle olsaydı dizi, dizi olmaktan çıkar, tamamen didaktik ve devletin resmi açıklamalarının dilini kullanan bir resmi program haline gelirdi. Dizi bunu yapmadığına göre, meselenin başka bir boyutu var demek ki!
Devletin bir gelecek tasavvurunun olduğu doğru. Ve bu gelecek tasavvuru son tahlilde bağımsız ve Müslüman bir Türkiye hedefliyor. Bu bağımsız ve Müslüman Türkiye’nin bu millet tarafından kabul görebilmesinin bazı ideolojik dayanaklarının olması da gerekiyor haliyle. Bu ideolojik dayanakları temin edecek en önemli husus da devlette bir devamlılığın olduğunu, bir kopuşun yaşanmadığını ister şöyle, ister böyle göstermek ve kabul ettirmektir herhalde! Bunun yollarından biri de gelecekte olması arzu edilen ve elde edilmeye çalışılan halin yeni bir şey olmadığı, bunun zaten bizim geçmişimizde bulunduğunu göstermektir. İdeolojik dayanak derken teoriden bahsettiğimiz sanılmasın, tamamen popülist bir yarardan bahsediyoruz! Teorik olarak ideolojik dayanak tabii ki dizilerle falan sağlanamaz. Dizilerle sadece bir halin millet tarafından kabulünü sağlayacak bir zemin temin belki temin edilebilir. İşte Diriliş Ertuğrul dizisi de bilerek, ya da bilmeyerek bu kabulü sağlamaya katkıda bulunan bir işlev icra ediyor!
Dizinin devletin bu gelecek tasavvuruna uygun yeni bir geçmiş inşa etmeyi amaçlayıp amaçlamadığı tabii ki tarafımızdan bilinemez! Biz sadece bir seyir okuması yapmaya çalışıyoruz. Devlet Cumhuriyet’i kuran irade ve kurucu kadronun gelecek tasavvurlarını altüst etmekle kalmadı, bu gelecek tasavvurlarını da neredeyse tamamen yürürlükten kaldırmaya çalışıyor. Cumhuriyet’i kuran irade ve kurucu kadronun gelecek tasavvurlarını gerçekleştirmek için inşa ettikleri yeni geçmişler de haliyle yerle yeksan hale gelecek. İşte kültürel iktidarın buna tahammülünün olmadığına her fırsatta şahit oluyoruz! Onun için inşa edilen bu yeni geçmişleri ve iptal edilen gelecek tasavvurlarını yürürlükten kaldıran kadroya bu kadar acımasız bir şekilde saldırıyorlar. Bu saldırılarında sınır tanımayacaklarını ise 15 Temmuz paralel gâvurluğunda çok sarih bir biçimde gördük.
Bu saldırıların arkasının kesileceğini sanıyorsanız büyük bir aldanış içindesiniz demektir. En eğitimlisinin bile darbe çağrısı yaptığı (Murat Belge mesela), Erdoğan’ın başka bir yolla da olsa gönderilmesi gerektiğini (Ömer Laçiner) savunan bir kültürel iktidardan bahsediyoruz! Saldırıların devamını bekliyoruz!