12 Nisan’da umutlarımın tükenmek üzere olduğu bir yazı kaleme almıştım ve çağrıda bulunmuştum; “Kendinize Gelin!” diye. 19 Nisan’da da Kurtuluş Savaşı’nı başlatmamız lazım diye, ikinci bir iddia ortaya atmıştım.

İlk çağrım, birlik ve beraberlik üzerine; ikincisi muhtemel bir başkaldırıyaydı. Çok şükür ki milletimiz, hiçbir yerde örneği olmayan bir akımla, ülkeyi derin bir kaosa sokmak isteyen başta paralelci güçlere karşı, sonra terörizme karşı akabinde de dünyaya karşı büyük bir güç göstergesi yaptı.

15 Temmuz akşamı ve 16 Temmuz gecesi, şu güne kadar yaptığım tüm Türk tanımlarını canlı bir şekilde yaşandı. Ve bir kez daha halkımızla gurur duyduk. Türk halkının varlığının temsilcisi olan İstiklal Marşı’mızın şu mısralarının bizi ne kadar anlattığını bir kez daha hatırlattı:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış; şaşarım.

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Vakit, birlik olma vakti!

Tüm gece, dünyaya nasıl birlik olunur, gösterildi. Tüm din temsilcileri ortak bildiri yayınladı. Tüm siyasi parti liderleri, ortak noktada buluştu. Halk, polis ve birtakım asker, birlikte hareket etti. Tüm spor takımları, ortak bildiri yayınladılar. Tümüyle Türkler, paralelci ve teröristlere karşı dik bir duruş, sağlam bir güç gösterdi. Bunların dışında kalanlar yok muydu? Vardı tabi. Onlar Türkiye’nin çürük elmaları!

Darbeyi gerçekleştiremeyen zihniyet, ortaya “Bu olanlar bir tiyatro” taşı attı; 40 (binlerce) akıllı o taşı tartıştı. “Bir dünya Yargıtay’ı, askeri, sivili tiyatroya ikna edip ülkeyi ateşe verecek, sonra da yargılayacak” mantığıyla olayları manipüle etmeye çalıştılar. Şaştık mı? Şaşmadık.

Şunu iletmek isterim; Bu olayları AK Parti’nin oyunu deyip kenara çekilmek, “Ben savaşmaktan, birlik ve beraber olmaktan, kendi fikirlerimi bir kenara bırakıp birlikte ufuklara koşmaktan, dünyaya Türk halkının gücünü göstermekten, başıma bir şey gelmekten düpedüz KORKUYORUM ve saklanabileceğim tek mantıklı (paranoya) düşünce de bu.” demekten başka bir şey değildir.

Parti gözetmeksizin; bugün devletin yanında olmayan direk karşısındadır. Önü-arkası, sağı-solu, ucu-bucağı olmaksızın.

Ya siyahsın ya beyazsın. Grisi yok bu işin.

Türk halkı şaha bir kalktı mı, kim gelirse gelsin, hiçbir şey yapamaz.

Düzeltelim “idrak yolları enfeksiyonu” anlayışımızı ve kurtulalım, paranoyak-obsesif ruh hastalıklı düşüncelerimizden.

Vakit birlik olma, vakit güç gösterme vakti.

Parti, otorite, diktatörlük için değil; vatan, millet, bayrak için savaşma vakti!