Suriyeli muhacire veya Kürt komşunuza saldırırken üzerinizdeki bereketi vurduğunuzun farkında mısını
Sevgili Fatih Mutlu’nun bugün başyazı yerine neşrettiğimiz yazısı, çıldırtıcı bir gerçeğin mümkün olan en mutedil ifadesidir. Ben, “Huzurumuzu bozuyorlar, işlerimizi elimizden alıyorlar, ekonomimize yük oluyorlar” filan diyerek Suriyeli muhacirlere fiili veya sözlü saldırılarda bulunanları yekten “Yerli Neo Naziler” ilan etmiştim ve bunda ısrarlıyım. Almanya’daki Neo Naziler de halkı aynı argümanlarla ayartmaya çalışıyorlar. Ve zaten yabancı düşmanı hareketler genellikle ‘makul gibi görünen’ argümanlar üzerinde yükselirler.
Öteden beri söylediğim bir şeyi tekrar etmek isterim: Suriyeli muhacirler için yapılan maddi harcamaların Türkiye’den bir şeyler eksilttiği düşüncesi hikmetten nasipsiz bir düşücedir. Hikmet, Kur’an’dır. Kur’an matematiğine göre ‘10 eksi 1 eşittir 20’ olabilir. İnfakın bereketini yok sayan bir hesaplama, materyalistçe, düpedüz kâfirce bir hesaplamadır. Türkiye’nin yıllık dış yardım miktarının 40-50 milyon dolar olduğu 2002 senesinde kişi başına düşen milli gelir 3 bin dolar civarındaydı. Şimdi, Suriyeli muhacirlere yapılan yardımlarla beraber 5 milyar doları buluyor. Yerli Neo Nazilerin mantığına göre, dış yardıma yapılan ‘harcamalar’ 100 misli artarken milli gelirimizin 100 misli azalarak 30 dolara düşmesi gerekirdi; ama 3 bin dolardan 10 bin dolara çıktı.
Bunlar bir yana; muhacirlerle dayanışma bu ülkeyi belki de şimdikinden çok daha büyük felaketlere maruz kalmaktan alıkoymuştur. Bakışımızın böyle olması lazım. Çok derinlerde bir yerde en kötümüzün bile bakışı böyledir aslında, ama bazen o bakış derinlerde yitip gidiyor işte. Bir kazadan sağ salim kurtulduğu zaman “Verilmiş sadakamız varmış” diyen herkes, kendini ancak başkalarına yardım ederek koruyabileceğini bildiği bir yerden geliyor. Bildiğimizi hatırlayalım!
Ve Kürt meselesi… Bu meselede de başımıza şimdikinden büyük felaketler gelmediyse, halk(lar) olarak birbirimize tebessüm sadakasını bugüne kadar eksik etmeyişimizdendir. Şimdi birileri çıkmış, bırakın tebessüm etmeyi, surat asmak da şöyle dursun, PKK’nın işlediği suçların acısını Kürt komşularından çıkarmaya kalkışıyor. Böyle vahşilikler üzerimizdeki bereketi dağıtabilir, aman! İçlerindeki Kürt’ü vuran Türkler (yahut içlerindeki Türk’ü vuran Kürtler), üzerlerindeki bereketi vuruyorlar.
Her şey olabilir. En uç örneği vereyim; Güneydoğu Anadolu’daki birçok vilayetle bir gün ‘idarî’ yollarımız da ayrılabilir. Ne olursa olsun, kendisi bizzat şiddet uygulamayan / uygulamamış olan hiç kimseye, isterse alenen PKK sempatizanı olsun, şiddet uygulanamaz!
Hürriyet gazetesine ‘taarruz’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘400 milletvekili olsaydı Dağlıca saldırısı yaşanmazdı’ dediği yalanını yayan Hürriyet gazetesi tabii ki protesto edilmeliydi. O gece Hürriyet binasının önünde toplanıp gazete yönetimini protesto edenler iyi yaptılar. Binaya fiilen saldırana kadar. Karşınızdakileri hain olarak da görseniz, hainlikleri konusunda yüzde yüz emin de olsanız, hatta su götürmez bir hakikat bile olsa bu, yapamazsınız kardeşim, saldıramazsınız böyle! Bugün olay ucuz atlatılır, kimsenin canı yanmaz, ama bu gibi ‘hesap sormalar’ gelenek haline gelir ve kontrolden çıkarsa… Allah korusun!
Ötekiler zaten dünden hazır böyle yıkıcı bir anarşiye.
Aklı başında olan hiç kimse bize ırkçılığı yakıştıramaz. Aklı başında olmayanlara zaten ne desek boş.
Dünkü başyazımızda geçen “PKK’nın peşine takılan Kürtlerin metamorfozu” lafına takılan bazı kardeşlerimiz, bizi bütün Kürtlere hain demekle suçladılar. Tövbe estağfirullah. PKK’nın peşine takılan kimlerse onlardan, ne kadarlarsa o kadarından bahsediyoruz. Üstelik yazının hiçbir yerinde “hain” ifadesi geçmiyor.
Geçse ne olacak?
Kürtlerin hakkını-hukukunu teslim etmek ve bütün Türkiye toplumuyla beraber Kürtleri de kalkındırmak –hatta herkesten evvel ve herkesten ziyade Kürtleri kalkındırmak- için çırpınan kardeşlerini bırakıp emperyalist fitne enstrümanı PKK’nın bozgunculuğuna sırf “Kürtlük davası güdüyor” diye şu veya bu şekilde destek verenler için gayet objektif bir tanımdır “hain”. Bunu söylediğimizde umumi olarak Kürtleri hedef almış olmuyoruz. Bilumum Türkiye düşmanlarıyla bir olan, Türkiye aleyhindeki her projeye, eyleme, komploya şu veya bu şekilde destek veren “Ulusalcı”, “Kemalist”, “Sosyalist”, “Paralelci” Türkleri, Çerkesleri, Boşnakları, Arnavutları, Gürcüleri vs, vs, vs “hain” olarak tanımladığımızda mezkûr kavimleri külliyen hedef almış olmadığımız gibi.
Bir kardeşimiz “Ama siz bölge gerçeklerini bilmeden konuşuyorsunuz, Kürtlerin içinde bulunduğu atmosferi hesaba katmıyorsunuz” diyor. Bölge gerçeklerini gayet iyi biliyoruz, o atmosferi bizzat teneffüs ettik ve… Ne? “İnsan orada mecburen PKK’cı oluyor” deyip zulme çanak tutulmasına çanak mı tutalım? Biz, burada, Batı’da, 1980’lerin ve 1990’ların o korkunç faşizan baskılarına boyun eğmedik, elhamdülillah. Boyun eğmiş olsaydık, Doğu’da PKK faşizmine boyun eğenleri anlayışla karşılayabilirdik. Dağ başındaki bir köy veya mezrada, başına silah dayanarak ‘doğru tercihte’ bulunması sağlanan mazlumlara diyecek bir şeyimiz olamaz, ama o “atmosfer”e hür iradesiyle teslim olan Müslüman Kürtleri anlamakta müşkülatımızın olmasına müsaade edilsin lütfen!
Aklı başında olan hiç kimse bize ırkçılığı yakıştıramaz. Aklı başında olmayanlara zaten ne desek boş. Meselemizin Kürt halkıyla veya Doğu/Güneydoğu ahalisinin tümüyle olmadığını (“Biz”in içinde Kürtler de var) her ihtimale karşı bir kere daha vurgulayalım yine de. Şöyle: Pensilvanya Kurtuluş Ordusu’nun Türk yahut başka ırklara mensup neferleri, Doğu ve Güneydoğu’daki “atmosfer”e kapılıp PKK’ya asker yazılanlardan daha bilinçli ve dolayısıyla nitelik bakımından daha fena bir azgınlık içindeler.
Şimdi oldu mu?
Teşekkür ederim.