Evinden işine ve işinden evine, gayet mütedeyyin ve mütevazı bir şekilde gidip gelen gençlerimizin pek çoğunun sosyal medyada ‘âlemin kralı ve kraliçesi’ gibi hayat sürdüklerini görüyoruz.
Sosyal hayatta mütedeyyin ve mütevazı birer kişilikken onları sosyal medyada esip gürleyen, hiçbir ahlaki perde tanımadan fotoğraflar paylaşıp, yazıp çizen ve bol bol ahkâm kesen insanlar haline getiren sebepler ne olabilir?
Sosyal medyanın kişilik bozukluklarına yol açabileceği hususu uzmanlar tarafından sıkılıkla gündeme getirilen bir mesele…
Bilimsel adı Histriyonik Kişilik Bozukluğu yani hayatı sosyal medyada Yayınlamak İçin idame ettirmek…
Adım adım her anlarını paylaşırlar; yolda yürürken, sohbet ederken, çalışırken ve dahi yemek yerken…
Paylaşımları gerçek hayatın tam tersi olarak hiç de mütedeyyin ve mütevazı değildir, sosyal medyadan uzak yaşamaya başladıklarında mesela evlerinde, aile ortamlarındaki davranışları farklı farklı dünyalarmış, süt dökmüş kediler gibi…
Sadece kendilerine ait kabul ettikleri sanal dünyalarında şişirilmiş, iyice obezleşmiş benlikleriyle oldukça mutlu ve neşeli görünürler.
Tuhaf bir şekilde Mevlana’dan bile paylaşırlar: ‘Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol…’
Bu çelişkinin farkında değiller…
Çünkü artık hayatları sosyal medyada yaşadıkları kişilikler haline gelmiş.
Gerçek hayatı sadece yemek, içmek, uyumak için kullanıyorlar…
Uyanır uyanmaz, ‘ceeee, ben geldiiimmmm!’
‘Uyandığımda beeenn; bugün bunu yedim, bugün bunu giydim, bugün şuraya gidiyorum…’
Alışverişleri tam bir curcuna; ‘Onu mu alsam, bunu mu, ay karar veremiyorum. Sizce hangisi?’
Hayatla bağları iyice incelmiş, ha koptu, ha kopacak şekilde yaşarlar.
Ve gerçekleri bir türlü kabullenmek istemez, sosyal medyada yaşadığı hayat ile gerçek hayat arasındaki uçurumu, çelişkiyi gösterdiğinizde, neden bahsettiğinizden hiçbir şey anlamıyormuş gibi yaparlar…
Belki de anlamazlar…
Diğer yanda müesses konforuna halel geleceği endişesiyle pek bir hırçınlaşabilen, sosyal medya kral ve kraliçelerine laf anlatabilmek hayli zor.
Başörtülü mütedeyyin ve mütevazı kızlarımız gerçek hayatta duyacaklarında yüzleri kızaracak kelimeleri sanal dünyada ne kadar normal kullandıkları ve Galler prensesi edasıyla takipçilerine karşı sergiledikleri tavırlar hayli şaşırtıcı ve bir o kadar da hayal kırıklığı…
Necip Fazıl Kısakürek isimli bir şair ve yazarın varlığından habersiz, eline hiç Çile kitabını almamış bu sanal dünya kral ve kraliçelerinin sosyal medya hayatlarını sürdürülebilir hale getirip, devam ettirecek endüstriyel altyapı da oluşmuş durumda.
Bu endüstrinin narsizmi, nihilizmi, platonikliği ve megalomanlığı besleyen tek kullanımlık yazar ve çizerleri, daha çok aforizma kasmaktan başka hiçbir kıymeti olmayan kitaplarını hızlı bir şekilde üretip üretip duruyorlar.
Ve bu ucube kitaplardan alıntılarla büyüyen sosyal medyanın bağımsız Cumhuriyetçiklerine sevkiyat yapıyorlar…