Geçtiğimiz hafta insanlık tarihinin sömürge sistemindeki evrimine kısa bir bakış atmıştık. Konumuzu 2. Dünya Savaşı’yla birlikte değişen sömürge sistemine bağlayıp bitirmiştik. Bu hafta kaldığımız yerden yani “Sömürgeydi Ecirlik oldu!”dan devam ediyoruz.
Galip devletler kurduğu sistemlerinde içinde, parayı sadece araç olarak kullanıyor. Mesela; ABD para basıyor ve o paraya itibari bir değer koyuyor. Soru şu: “ABD’nin bastığı paranın değeri neye göre belirleniyor ve merkezi neresi?” Sorunun cevabı ise bir kaç cümleyle açıklanır. Şöyle ki; Bir insan dolarla ticaret yapıyor. Dolar alıp, dolar veriyor ve karşılığında serveti de dolara göre ölçüyor. Halbuki o kişinin cebindeki dolar ona ait değil. Üstünde Amerikan Merkez Bankası yazıyor. O kişinin bütün serveti dolar ama; para ABD’nin. Senin cebinde de dursa, bastıkları kâğıt yani para ABD’nin…
DÜNYA 5’TEN BÜYÜKTÜR
Yaşanan iki dünya savaşından sonra galip gelen devletler “Birleşmiş Milletler” adı altında bir yapıyı hayata geçirdi. Bu yapının en büyük amacı, bütün dünyayı tehdit etmekti. Diğer halkları da kendilerine cebren tabi ettiler. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 tane daimi üyesi bulunmaktadır. Dünyanın herhangi bir yerinde bir olumsuzluk yaşansa ve BM’den imdat istense, bu 5 daimi üyeden biri bu çağrıya hayır dese, o çağrı karşılık bulamaz. Yani bütün dünyayı bu 5 devlet yönetmekte. Ancak bu yönetim tarzı artık yönetilemez hal almış durumda. Çıkan bir kaç cılız sesin yankı bulmadığı BM’nin yapısı yavaş yavaş çatırdamaya başladı. Ekonomik bağımsızlığını yavaş yavaş kazanan Türkiye Cumhuriyeti, BM’deki cılız yani sömürülen devletlerin sesini daha gür bir halde dillendirmeye başladı. “Dünya 5’ten büyüktür” diyen Türkiye Cumhuriyeti’ni destekleyenlerin sayısı her geçen gün artmakta. Sözün özü; kurulan bu sistem artık çatırdamaya başladı. Sömürülen devletler, üstteki devletlere karşı çıkıyorlar ve “Dünya beşten büyüktür” diyorlar.
DÖNÜLMEZ BİR YOLA GİRDİLER
Rusya, Çin, Amerika, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler, artık birbirlerini yemeye başladı. Oyun kurucu ülkelerin birliği çatırdıyor. Çatlamaya başlayan çok ama çok sert bir şey bir daha eski halini alamaz. Geri dönülmez bir yola girmiş durumda. Kış mevsiminden yaz mevsimine doğru giderken; arada bahar mevsimi vardır. Bahar mevsimi ise; yaz mevsiminin müjdecisidir. Bazen bazı günler kış gibi görünse de, yaz mevsimine doğru giden zamanın geri dönüşü yoktur. Birleşmiş Milletlerin koymuş olduğu bu sistem de çöküyor. Artık isteseler de önünü alamayacakları bir yola girdiler.
ÇAĞDAŞ KÖLELER, BİLMEDİ-BİLMEK İSTEMEDİ
BM’yi kuranlar “Artık kölelik kalktı” diyerek, insanların ağzına bir parmak bal sürmüştü. Ancak köleliğin kalktığını söyleyenler, daha önce o kölelerin işini, aşını, yolunu, suyunu ve hatta ilacını düşünmek zorundaydı. “Köleliği kaldırdık” derken, kendilerinden bazı yükümlülükleri kaldırmışlardı. “Kölelik” denilen sistem evrilerek “Esirlik” halini aldı. Ama bunu çağdaş köleler bilmedi-bilmek istemedi. “Kölelik”ti “Ecirlik” oldu. Dünya kurulduğu andan şu ana kadar bir devir-daim içindedir. Gündüz ile gece, Yaz ile Kış nasıl devir-daim içindeyse, insanlık tarihi de bir devir-daim içinde hareket eder. Yeni bir sistemin ayak sesleri her zamankinden daha fazla duyuluyor.
TÜRKİYE, EZİLENLERİN UMUDU OLDU
Özellikle, ülkemiz büyük bir değişim ve gelişimi yaşıyor. Ecirliğin ne kadar zararlı olduğunu sadece Türkiye değil, bütün dünya görmeye başladı. Mazlumların temsilcisi olan Türkiye’ye yapılan her zulmü; artık insanlar kendilerine yapılmış kabul ediyor. Çünkü Türkiye bazı noktalarda “Birleşmiş Milletlerin” ve bilhassa ABD’nin zulmüne direniyor. Bu sürecin selametle atlatılabilmesi için, beşeriyetin geçirdiği devrelere tekrar bakarak; yeni dünya düzenini ona göre konumlandırmalıyız. Bu düzen ise ancak kitap ve sünnet ile mümkündür. Din-i mübin-i İslâm’ın dünyaya hakim olmasıyla insanlık kurtulacaktır. Özellikle İslam coğrafyasında yaşayan insanlar, Türkiye’ye yapılmak istenen her baskıyı kendilerine yapılmış addediyor. İslam ülkelerinin kukla liderleri sessiz kalsa da, halkları Türkiye ile birlikte tepki koyuyor. Türkiye’ye yaptırım uygulamaya kalkışan ABD’ye gösterilen tepkiler bunun en bariz örneğidir. Yüzünü Batı’ya dönmüş Türkiye, 2 binli yılların başından itibaren bu politikasından vazgeçmiştir. Türkiye artık tüm mazlum coğrafyaların hamisi konumuna geçmiş, mazlumun sesi ve koruyucusu olduğunu göstermiştir. Son birkaç yıldaki gelişmelere bakıldığında “Oyun kurulan Türkiye”den, “Oyun kuran Türkiye”ye doğru bir gelişmeyi görebilirsiniz.
Selam ve dua ile…
Fiemanillah…