Evet, sofraların en güzeli hangisi acaba?
Bu sofra ki ibadet sofrası…
Hangisinden tadarsan ibadettir…
Zevktir, neş’edir, huzurdur.
Bu ne güzeldir.
Yüreklere hale hale huzur iner, selâm ve bereket iner…
Diller onun tadıyla tatlanır…
Gönüller aklanır…
Aşk ve şevke boyanır…
O zaman bu sofra hasretle beklenir…
İşte o, Ramazan sofrasıdır…
***
Ramazan sofrası deyince o güzelim iftar sofraları gelir ilk anda akla. Öyle ki, insan böylesine mükellef bir sofradan ne yiyeceğini bile şaşırır adeta. Çoluk çocuk herkes hasretle beklediği o sevinç anına kavuşunca hemen saldırıya geçer tabiri caizse. Bu an, Cenab-ı Hakk’ın en sevdiği an ve durumlardan biridir ki Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle buyururlar:
“Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, iftar ettiği zamanki sevinci; diğeri, Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir. Hiç kuşkunuz olmasın ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, sıyam 164)
Şüphesiz bu bir ibadettir. Ama bizim burada kastımız o değildir. Biz ayrı bir Ramazan Sofrası’ndan bahsedeceğiz bugün. Aslında sizler de bunu çok iyi biliyorsunuz. Evet, bu manevî bir sofra. Ramazana mahsus… Bizlere Rabbimiz tarafından bahşedilen, çok kıymetli ikramlarla donatılarak kurulmuş ve sunulmuş Ramazan Sofrası.
Şimdi bu manevî sofranın içinde neler var bakalım:
Önce Kur’an-ı Kerim
Bu manevî sofranın tam ortasında geniş ve değerli bir kapta sunulan ne vardır biliyor musunuz? Kur’an-ı Kerim. Zira Allah (c.c.) bu sofrayı bizlere onun hürmetine bahşediyor. İşte bunun belgesi:
“Ramazan ayı ki onda Kur’an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.” (2 Bakara 185)
Bunun için Ramazan ayına Kur’an Ayı deniliyor. O ki, bütün yönleri nuruna boğuyor ve bu sofraya uzananları en güzel şekilde doyuruyor. Biz onun, bizlere sunduğu eşsiz ikramlarını her şeyde olduğu gibi, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) mübarek hayatlarından öğreniyoruz. Onun Ramazan’ı karşılayış ve yaşayışları bizlere en güzel örnek oluyor.
İkincisi Oruç
Kur’an-ı Kerim’in tam ortada yer aldığı bu mükellef Ramazan Sofrası’nın en kıymetli ikramlarından birisi şüphesiz ki oruçtur. O bize, Kur’an’ın hürmetine, Ramazan ayında emrolunmuştur. Yukarıdaki âyet-i kerimenin devamında şöyle buyrulur: “Sizden bu aya ulaşan, onda oruç tutsun.“
Onunla Ramazan ayının farkına varıyoruz. Fert, aile ve toplum hayatımızda onunla nice müspet değişikliklere mazhar oluyoruz. Rabbimize daha da yakınlaştığımızı hissediyoruz. Zira onun bize getirdiği öylesine kazançlar vardır k,i bunları ancak Allah Rasûlü (sav) Efendimiz’in mübarek sözlerinden anlıyoruz.
“İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır.Allah Teâlâ, “Ama oruç başka. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır,” buyurmuştur.” (Buhârî, savm 4; Müslim, sıyâm 166)
“Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.” (Buhârî, cihâd 36)
Üçüncüsü Teravih Namazları
Oruç kabının hemen yanı başında bir kap daha durmaktadır ki aslında o bizlere oruçtan da önce Ramazan’ı hatırlatır. Hatta ertesi gün oruç olacağımızı onun kılındığı ilk akşamdan anlarız. O akşamla birlikte kadın-erkek ve çocuklar camileri doldururlar. Bu bir nevi bizim bayramımız olduğu gibi, camilerimizin de bayramıdır. Salât-ü selamlarla coşkuları gökyüzüne ulaşan teravih namazları gerçekten memleketimizin manevî bir değeri, silinmeyecek ve unutulmayacak önemli bir kültürüdür. Bunu haber veren minarelerin kandilleri ve mahyalar ise çoluk-çocukla ruh dünyamızı süsleyen maddi ve manevî değerlerin başında gelir. Hele o; “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan” yazıları bu gerçeğin en kalıcı işareti olur gönül âlemlerimizde.
Daha neler yok ki bu sofrada!
Dördüncüde Sadaka-i Fıtır
Başka ne olabilir bu sofrada? Belki hemen aklınıza geldi. Bu ayın bizlere ikramlarından birisi de sadaka değil midir? Yani sadaka-i fıtır. Onun da geniş bir kabı durmakta yan tarafta. Belki maddi külfeti çok değil ama getirisi fazla. Onunla nice dualar alınacak. Ama inananlar o vacip ibadetle kalmazlar ki! O kabın içini daha nice sadaka çeşitleriyle doldururlar. Zaten zekâtların en çok verildiği aydır Ramazan. Bu sebeplerle bu manevi sofraya katılanların alacağı o kadar dua vardır ki belki de onlar, sofrayı doldurup taşıracak.
Açlar, yetimler, öksüzler o ayla hatırlanır. Onunla gariplere ulaşılır. O, her mü’min için ne güzel bir ilaçtır.
Yine zorunlu değil ama isteyenler için bir ikram daha vardır. “Nedir acaba” diyeceksiniz belki de. Ne kaldı ki, diyebilirsiniz. Evet, o da bir mü’mine iftar ettirme…“Kim bir oruçluya iftar ettirirse, oruçlunun sevabından hiç bir eksilme olmaksızın aynı sevabı o da alır.” (Tirmizi, savm 82)
Beşincisi İtikâf
Bu manevî sofranın bir kabı daha vardır ki, isteyenler ondan da alarak karınlarını doyurabilirler. Nedir o? O da itikâf ibadetidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatlarına dek hep yaptıkları bir sünnetleri. O Allah (c.c.) ile kulun yakınlığını artıran, kulu nefis muhasebelerine sevk eden, âhiret ve âkıbetini düşündüren kulluk halidir. O, yalnızlıkta Rabbiyle buluşmanın en belirgin ifadesidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “Kadir Gecesinin Ramazan’ın son ön gününde aranmasını” istemeleri de, bu ibadetin önemini göstermektedir.
Altıncısı Hacca Bedel Umre
Bu eşsiz manevî Ramazan Sofrasının ikramlarından birisi de imkânı olup arzu edenler için bir Hacca bedel umresidir. Evet, Ramazan’da yapılan bir umre, bir nafile hac sevabına denktir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Ramazanda yapılan umre hacca eşittir ya da benimle hac etmiş gibidir, makbul bir haccın karşılığı ise cennettir.” (Tirmizi, hac 90)
Ve Kadir Gecesi
Şimdi başa dönüyor ve sofranın tam ortasında bulunan şah durumundaki ikrama bakıyoruz. Yani Kur’an’a! Ama onun geldiği, indiği günü hatırlatan bir simge var orada. Kadri büyük bir manâ. Sofranın can alıcı noktasında onu aydınlatırcasına yanan bir kandil bu! Evet, o, Kadir Gecesi. O, Kur’an hürmetine bizim için “bin aydan hayırlı” kılınmıştır. Onun kadrini bilenlere ne mutlu!
“Doğrusu, Biz, Kur’an’ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (97 Kadir 1–4)
Evet, bin ay… Yani seksen üç yıl dört ay…
Şu kazanca bir bakın!
***
Bu, ne güzel ve ne eşsiz bir sofraymış.
Ne mutlu ondan nasiplenenlere!
Ne mutlu onunla hayatını güzelleştirenlere!
Sonuç: Bayram
Bir de sofradan kalkış var değil mi? Her sofrada olduğu gibi. İşte onun da bir sonu vardır ki hep huzur ve sevinç! Artık azap yok, acı yok, hüzün yok. Nedir o? Cehennemden kurtuluş ve ebedî cennetlere nail oluş. İşte bu da onun bayramı. Artık o eşsiz ve sonsuz sofralara varış.
Hani “başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennemden âzad”dı ya!
İşte o…
Ne güzel sofradır bu!
Ne güzel bayramdır bu!
İşte size nimeti ebediyen bitmeyecek sofra!
RAMAZAN SOFRASI…