Türkiye’nin demokrasiyle yönetildiğini iddia eden sahib-i zırvalar.

Demokrasinin, ineklerin kendilerini hangi kasabın keseceğini seçme

Özgürlüğünden başka bir tarifi bulunmadığını akıl edemeyenler.

Türkiye’nin bağımsızlığının sadece teritoryal bir bağımsızlık olduğunu gayet iyi bildiği halde egemenlik türkülerinde cuşa gelenler.

İmam Hatiplilerin bırakın subaylığı, astsubay bile olamadığı bir ülkede askeri yönettiğini zannedenler.

Daha da fenası Türkiye’de artık askeri darbe yapılamayacağına kendilerini inandırmak için yeni aforizmalar arayanlar.

Atanmış öğretmenlerle değil, ancak adanmış öğretmenlerle Türkiye’nin maarifinin yeniden ayağa kalkabileceğini bellemekte direnenler.

Odunluklarını defolu nezaket libaslarının örttüğünü zannedenler

Zarafetlerini amorf ruhlu kıyafetlerinin markasına borçlu olanlar

İmanın sadece dille ikrardan ibaret olduğunu kanıksamaktan, ahlakın etini çiğ çiğ gevişleyenler.

İnsanın ontolojik teleolojisini dişlenmiş bir elmaya hapseden heterodoks kapitalistler.

Beş yıldızlı otel iftarlarında aşırı doz aparitif jambon etkisiyle Türkiye dindarlaşıyor naraları atanlar.

Hakkı dillendirmek için değil; yalnızca vicdanını rahatlatmak için sözü mermiye çevirenler.

Yetmezmiş gibi metin içinde italik karakter kullanarak yazdıklarına önem atfettiklerini sananlar.

Bunca bölünmüşlüğe ve husumete rağmen İslam coğrafyası diye bir coğrafyanın varlığından bahsedenler.

Birliğin kederinin, ayrılığın sefasından Ahsen olduğunu göremeyip ırkçılık yaparak ümmeti atomize eden safdiller.

Fenafil-gaflet sarhoşluğundan batılla kıyası cari kabul edenler.

Budist tapınağında istavroz çıkarmak için Manhatton’da pagoda yaptıranlar.

Tevbe etmek için mihrabın önünde diz kırdığında yaptıklarını bir türlü anımsamayanlar.

Aile olmak için önce seherde saf tutup cemaat olmak gerektiğini kavrayamayanlar.

Hayatını anlamlandırmak için onca kitap katledip de “varlığımı, yokluğa tercih eden BİRİ olmalı” cümlesinin altını çizemeyenler.

Size KaHKaHaLaRLa sırıtıyorum…