Mahalli idareler seçimi bitti. Geride sadece tozu-dumanı kaldı. Her zaman olduğu gibi…
Yalnız bu sefer hesapta olmayan şeyler oldu. Kazanılacağına kesin gözüyle bakılan yerler el değiştirdi. Parti değiştirmesi mümkün olmayan yerler kazanılmış oldu.
Bu sadece iktidar partisi için değil; diğer partiler için de böyle…
Günlük siyaset aklı ve sonuç verilerinden yola çıkarsak…
Herkes kaybetti…
Herkes kazandı…
Sürekli konuştuğumuz bir şey var: Akıl olmadan bilgi, bilgi olmadan akıl bir işe yaramaz…
Aklı ve bilgiyi kibirle kirletenler kendi sonlarını hazırlar.
Aklı ve bilgiyi bir enerjiye dönüştüren ve bunun kıymetini bilenler ise kazanır.
Bazen de kazanan sadece görece kazanmıştır. Başkaları kaybettiği için kazanmış gibi görünür. Kaybeden de öyle…
Tarih böylesi örneklerle doludur. Hayat da öyle…
Sükûnet, suhulet, akıl, bilgi, strateji, sempati, hoşgörü, dayanışma, tedbir, fedakârlık, çalışkanlık, teslimiyet…
Bütün bu kavramlar belirler bir şeyin ‘iyi’ sonucunu.
Aksi ise felaket olur.
Seçim dediğimiz sonucu önceden satın alınamayan bir şeydir. Yani bir futbol maçı gibidir. Oyunu kuralına göre oynar, kendinizi iyi ifade eder, çalımlarınızı başarıyla sonuca götürür, sabırla rakibin üstüne gider, bütün hünerlerinizi sahada gösterirseniz başarılı olursunuz. Büyük büyük futbol takımlarının mahalle takımlarına nasıl elendiklerini hatırlayın…
Eğer böyle olursa seçim sonucu önceden satın alınabilir…
Seçim sokakta kazanılır, salonlarda değil. Siz sokaklara ne kadar hâkimseniz, evlere ne kadar girebiliyorsanız, gençleri ne kadar ikna edebiliyorsanız başarılı olabilirsiniz.
Yani mesele insana dokunmaktır.
Saç okşamaktır.
Tarih her zaman tekerrür eder. Fakat tekrarlar hep kötü sonuçları getirip önümüze koyar. Tekerrür eden hiçbir iyi şeyi hatırlamayız nedense.
O yüzden ‘siyaset mesleği’ nankördür biraz.
“Şu tesisi şu başbakan açmıştı”, “Şu kurum filanca bakanın başarısı idi” gibi hikâyelerimiz çok azdır. Birkaç hikâye Adnan Menderes’ten, Süleyman Demirel’den, Bülent Ecevit’ten, Turgut Özal’dan kalmıştır, o kadar…
Ama “memleketi beş sente muhtaç etti”, “başımıza IMF belasını şu açtı”, “cuntayı şunlar yaptı, bunlar destekledi” gibi yüzlerce hikâye bugün bile ilk günkü tazeliğiyle anlatılır.
Bize düşen…
Elimizi vicdanımıza koyarak iyilikleri yarıştırmak, kötülükleri -eğer mümkün olabilecek nisapta ise- örtmek ve ortadan kaldırmak. Çünkü iyilikle kötülüğün yarışından her zaman iyilik çıkmıyor ne yazık ki…
Bu seçimin sonucuna da böyle bakmamız gerekiyor.
Birkaç tatsız olay veya sonuç yüzünden oyundan düşmek, gönül koymak, saf değiştirmek, rakip safına geçip yumruk sallamak insafsızlık hatta haksızlıktır.
İşte tarih bunu hiç unutmaz…