Alışılagelmişin dışına çıkan hareketler, farklı görüşlere, düşüncelere açık olmayan, sınırlı şemalar içerisinde yaşayan insanlar için tedirgin edici bir durumdur. “İnsanların en çok korktuğu şey yeni bir adım atmak, yeni bir söz söylemektir” der Dostoyevski. Çünkü “yenilik”“kimilerine göre” mevcut düzeni bozacak gözüyle bakılan zararlı arayışlardır. Bu arayışlara girenler ilk başta şiddetle reddedilir, sonra sert bir şekilde tepki alır, eğer yenilik getirisi olan görüşler mücadeleci değilse bu ön yargılar duvarını aşmayı başaramaz.On beş katlı bir binayı, ‘merdiven dururken asansörde neymiş’ deyip, soluk soluğa çıkmaya çalışmak gibi bir haldir yeniliğin karşısında durmak. Örnekleri siz kendi hayal gücünüze göre çoğaltabilirsiniz.

Mesela Aristofanes, Sokrates’i sevmezdi. Çünkü Sokrates geleneği yıkan, töreleri hiçe sayan düşünürlerden biriydi. Aristofanes ise sabit görüşü içerisinde her yeniliğe karşı aynı yüksek sesle tavır sergilerdi. Komedyalarında yenilik çabasına giren düşünürlerle alay eder, görüşünü eserleriyle desteklerdi. Yani insanlık varolduğundan beri “yenilik” dediğimiz zaman tüylerimiz diken diken olabiliyor. Bunun örneklerini tiyatro tarihi içerisinde de görmek mümkün. Çünkü her anlatım tarzı bir sonraki gelişen biçimi ilk etapta “yanlış” olarak değerlendirmiş, sonrasında da halkın beğenisi kuvvetli ise oracıkta kabul görmüştür. Absürt tiyatrodan CommediaDell’arte’lere, Yunan trajedilerinden grotesklere kadar her yeni deneyim dönemi içerisinde alması gereken tepkileri almış, kuvvetli bir altyapı ile kurulmaya çalışıldıysa yoluna devam etmiş ve günümüze ulaşmıştır.

‘Klasik tiyatro anlatısının önüne geçecek, oyuncuların varlığına halel getirecek, tiyatro aslında bu değildir’ diyen görüşler şimdilerde yine bir yeniliğin karşısında kollarını birleştirmiş redmodunda duruyor. ‘Teknolojinin hayatımızdaki yeri’ diye başlayan cümleleri her geçen gün daha sıklıkla duyduğumuz yaşamımız içerisinde, değişimin karşısında durmanın zaman kaybı olduğunu söylemek yerinde olacaktır.

Shakespeare bugün yaşasaydı, hangi teknolojileri, nasıl kullanırdı? 400 yıldır ölümsüz eserleriyle dünyanın her yerinde yaşamaya devam eden Shakespeare, acaba teknolojiden geri kalır mıydı? Royal Shakespeare Company’nin (RSC) sanat yönetmeni Gregory Doranda aynı soruları kendine sorar. Goran; “Shakespeare bugün hayatta olsaydı, hangi teknolojileri keşfediyor olurdu?” diyerek sahneye ilk kez 1611’de koyulan Shakespeare’in “Fırtına” oyununa görkemli bir gösteri tasarlar. RSC’de Dijital Geliştirme Başkanı olan Sarah Ellis, sanat yönetmeninin bu arayışına 2014 yılında düzenlenen teknoloji fuarında izlediği bir animasyonu örnek gösterir. Fuarda bir teknoloji firmasının CEO’su steampunk temalı kitabının görsellik katarak tanıtımı yapmaktadır.Dev ekrandan seyircilerin üzerine uçan balina animasyonu Ellis’i etkiler ve bu tekniği geliştiren firmayla bağlantı kurulur.

Gregory Doran, Fırtına oyunu içerisinde geçen peri Ariel karakterini bu teknikle canlandırmak için çalışmalara başlatır. Andy Serkis’in performans yakalama stüdyosu TheImaginariumStudios ve Intel ile işbirliği yapan ekip, oyunun içerisine yerleştirilecek teknoloji üzerine iki yıl çalışır. Oyuncu Mark Quartley, hareket sensörleriyle dolu bir giysi giyer. Hikayede geçen peri Ariel, Quartley’nin giysisine entegre edilen verilerle avatarın hareketini gerçekleştirir. Karakter iki özel iş istasyonu tarafından gerçek zamanlı olarak sahnede görüntülenir. Bu özel çalışma tiyatro içinde önemli bir adım aslında, çünkü sanat yönetmeni Doran’ınİntel dergisi editörü Deb Miller Landau’ya ifade ettiği gibi; “Shakespeare’in seyirciler arasında oturup, ‘Ben öylesine şahane sözler yazmışken, tüm bunlara neden ihtiyacınız var ki?’ diye soracağını sanmıyorum. Bence o ‘Bir dakika, bunu yapabilirseniz, şunu da yapamaz mısınız?’ derdi. Tiyatro ve yaşam deneyimi için yeni fikirleri teşvik edecek olan da bu yaklaşım olacak.”

Yenilik dediğimiz vakit, geçmişi reddetmek, yoketmek değil; geçmişi de muhafaza ederek güncellenmek ve değişen dünya üzerinde insanların taleplerine karşı ilgi uyandıracak alternatifleri geliştirmek akla gelmelidir. Elbette yeni birşeyler söylemek için geçmişinize hakim olmanız gerekir.Türk Tiyatrosu açısından biz bu teknolojilere ne vakit ulaşacağız henüz kestiremiyorum. Çünkü halen temelde geçmişimizi tam manasıyla yansıtan ve korumaya alarak geliştiren çalışmalar yapmış değiliz! Fakat bu durum bizi karamsarlığa götürmesin, genç neslin çoğunlukta olduğu ülkemizde tiyatro izleyicileri için teknolojiyide içine alan eserleri yakın zamanda görmeyi arzu ediyoruz.