Müslüman olmak, İslamiyet üzere bir yaşam sürmeye talip olmak, zaten başlı başına bir iddiadır; Allah’a ve de emirlerine koşulsuz teslimiyeti gerektirir.

Hâl böyle olunca da dâhilî ve harici düşmanlar da, kin besleyenler de, münafıklar da hiç eksik olmayacaktır Müslümanlar için…

Dolayısıyla da Müslüman hep imtihan içinde olacak, hayatı hep mücadele içinde geçecek… Müslüman öyle sıkıntısız, dertsiz, rahat bir hayat beklememeli; Müslüman için rahat da, huzur da Ahiret hayatındadır. Yani bir Müslüman için bu dünyada dertsiz baş, mezara taştır.

Bu sebeple yaşadığımız sıkıntıları, çektiğimiz eziyetleri, içimizden çıkan çürükleri, münafıkları hep imtihan olarak görürüz.

Son günlerde fason üretim sahte bir şeyh üzerinden Müslümanlar’a ve İslam’a saldırılması da Hak ile batıl arasında kıyamete kadar sürecek mücadelenin bir parçasıdır.

Biz olaya şöyle bakıyoruz: “Şeyhlerin sapığı değil, sapıkların şeyhleri” diye bir problemimiz var ve bir proje olarak yıllarca üzerinde çalışıp hazırladıkları bu şarlatanları vakti geldiğinde piyasaya sürüyorlar.

Sonra da bu suni üretim şeyhler üzerinden tüm Müslümanlara kin ve nefret kusuyorlar!.. Anlayacağınız; şeyhler sapık değil, sapıklar şeyh diye yutturuluyor.

Biz bunların piyasaya sürdüğü fason üretim şeyhleri, 28 Şubat sürecinden çok iyi tanırız.

Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz gibi fason üretim şeyhlerin; Fadime Şahin gibi pavyon kızlarının şimdi Müslümanlara saldıran şerefsizler tarafından piyasaya nasıl sürüldüğünü unutmadık.

Bu sözde Uşşaki Şeyhi olarak reklamı yapılan, Fatih Nurullah takma adını kullanan Eyüp Fatih Şağban da yıllarca bir proje olarak belli kesimler tarafından pohpohlanmış, kullanışa hazır hâle getirilmiş ve vakti gelince de piyasaya sürülmüştür.

Özellikle Oda TV’nin ve yoldaşları şer kanallarının yıllarca bu şarlatanı Uşşaki Şeyhi olarak lanse edip hükûmet aleyhine açıklamalarını hep manşetten vermesi, gündemde tutması da boşuna değildir.

Şimdi de bu şarlatan üzerinden İslam’a ve Müslümanlar’a tüm kin ve nefretlerini kusmaya başladılar. Önce zemini hazırlıyorlar, sonra da kurdukları bu şer düzeni üzerinden tüm iğrençlikleri ve alçaklıkları serdetmeye başlıyorlar.

Yoksa ne ahlak ne namus ne taciz ne tecavüz diye bir kaygıları vardır. Tam aksine toplumun ahlakını, değerlerini çürütmek için var güçleriyle çalışırlar.

Aksi takdirde taciz, tecavüz, namussuzluk kimden gelirse gelsin aynı tepkiyi vermeleri gerekirdi. Ancak bu güne kadar İslami kimliğiyle tanınan kişiler dışındakilere herhangi bir tepki vermedikleri gibi olayları örtbas etmek için ellerinden geleni yaptılar.

Suçu CHP’li biri işleyince CHP’yi, HDP’li biri işleyince HDP’yi topluca suçladıklarına hiç şahit olmamışızdır. Hemen olayları örtbas edip suçun bireysel olduğunu hatırlarlar. Ancak Müslüman kimliği ile bilinen ya da öyle lanse edilen biri bir suç işlese olayı genelleştirip tüm Müslümanlara ve İslam’a saldırırlar. Suçlu bir Müslüman bulamadıklarında ise heybelerindeki münafıklardan birini hemen piyasaya sürüp Müslümanlara yine kin ve nefret kusarlar.

Sahi Didim’in CHP’li belediye başkanı ne yapmış? Ya da Tekirdağ CHP’de neler yaşanmış? Ya Tuma Çelik, neler yapmıştı? Peki, malum basın ve malum kesim, bu konularda nasıl bir mücadele içine girip ne gibi manşetler atmıştı?