Kısacık demokrasi tarihimize rağmen seçme konusunda dünyaya taş çıkarttığımızı söylesek yanlış olmaz. En son Amerika seçimleri bile uzak kıtaların manipülasyonu ile gölgelenmekte. Yaygın söylentilere aldırış etmeyenlerdenim. Seçim ve sayım konularında dakik ve dikkatli toplumların başında geldiğimizi iddia ederim.

Yükseköğrenime öğrenci seçme ve yerleştirme konusunda da dünya rekoru bizde. İstihza etmiyor, iddia ediyorum. Dünyada en iddialı olduğumuz alanlardan biri merkezi sınav sistemimiz. Her yıl iki milyonu aşan öğrencinin kaderinin belirlendiği bu merkezi sınavlar kozmik odalar kadar hayatiyet ifade ediyor.

Bir pazar günü ülkenin neredeyse tamamının nefeslerini tuttuğu ve yüreklerin ağza geldiği bir sınav düzeni içerisindeyiz. Öyle ki bu denli stratejik öneme sahip kurum, pek çok kötü niyetlilerin hedefinde olabilmekte ve spekülasyonlara malzeme olabilmektedir. Şimdilerde Prof. Dr. Ömer Demir başkanlığında, geçmişteki yanlış ve hatalarından arındırılmak üzere hummalı bir çalışma içinde olan ÖSYM, bu sorumluluğun farkında olduğunu hissettiriyor. Ülkeyi 15 Temmuz karanlığına sürükleyenlerin rahat bırakmadığı kurum, işlevine yaraşır bir güveni tekrar tesis etme iradesinde. 2019 yılına hazırlanmakta olan açık uçlu ve takvim seçenekli sınav düzeni ile psikolojik yoğunlaşmayı dağıtmaya ve sınavın hayati fonksiyonunu yeni fırsatlarla normalleştirmeye yönelik bir çalışma içerisindedir. Bu kritik tarihlemeler ve stratejik ölçme algısından kurtulmak için iki alanda kalıcı düzenlemeler yapmalıyız. Bunlardan biri dört yıllık lise eğitimindeki ölçme ve değerlendirme düzeninin planlanması diğeri de istihdama dayalı meslek yüksekokullarının yeniden düzenlenmesi.

Üniversiteye yerleşme oranları Avrupa ortalaması göz önünde bulundurulunca yakın zamanda durağanlaşacak gibi görünmüyor.

Avrupa’da 18-23 yaş gruplarındaki tüm öğrencilerin yaklaşık %85’i tam zamanlı öğrenci. 24-29 yaş grubunda %70 ve 30-39 yaş grubu içinde %5o civarında. ÖSYM 2016 verilerine göre 2.256.377 öğrenci ÖSYS için başvuruda bulunmuş. Bu yılki sayı da yaklaşık 2.225 bin. Geçen yıl başvuru yapanların sadece 950 bini son sınıf öğrencisi. Kamu, özel, KKTC ve diğer ülke üniversitelerindeki lisans ve ön lisans kontenjanı ise 852.396. Yani yeni mezun sayısı ile kontenjan neredeyse örtüşmekte. Fakat önceki yıllarda yerleşmemiş 633 bin öğrenci, yaşanan enflasyonun belirgin faktörü. Bir bu kadar da üniversite mezunu, tekrar sınava giren kayıtlı üniversiteli ve kaydı silinmiş kişi var.

Önümüzdeki on yıl, önceki yıllarda yerleşemeyenlerin farklı sebeplerden azalacağı bir süreci haber veriyor. İhtiyaç alanlarına göre bir planlama yapılması halinde yerleşme oranlarının iyileştirileceğini düşünenlerdenim. Özellikle sosyal bilim alanlarında oluşan kümelenme konusunda bir vizyon belirlemeye ihtiyaç bulunmakta. Ulaşım, sağlık, güvenlik, sanayi ve tarım sektörüne yönelik programlar konusunda planlamalar yapılması halinde önemli bir öğrenci grubunun öğrenim sürecine dahil edilmesi mümkündür.

Lisansüstü eğitim öğretim konusunda Avrupa ortalamasının oldukça gerisinde olduğumuzu söylemeliyiz. Bu konularda da ihtisas üniversitelerinin öne çıkarılması için kolları sıvamalı; sağlık, sosyal ve fen bilimleri alanlarında uzman yüksek ihtisas üniversitelerine yenilerini eklemeliyiz…