Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’in 19 Ocak 2017 tarihli “Akıntıya kürek”adlı köşe yazısında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul’unda ikinci tur oylaması yapılan ve partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak; “Maddelerin içerikleri yapay savurmalarla değerini yitiriyor. İlgisizliğin, bilgisizliğin, bağnazlığın ağırlığıyla halkoylamasına güvenmek de gerçekleri örtmüyor… Anayasa değişikliğinde Anayasa profesörü ile sâde bir yurttaşın bir oy kullanmasının gerekçesi inandırıcı, doyurucu ve gerçekçi midir?” diye bir soru sormuş. Elbette sayın Özden’in sorusunu cevapsız bırakmak olmazdı. Ve şöyle 7 ay geriye gidelim. Öfkemizi ve kinimizi tazeleyelim.
Ülke ve toplum tarihimiz açısından bir milat noktası olan 15 Temmuz 2016…
Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde yuvalanmış olan FETÖ mensupları, emir komuta zincirinin dışına çıkarak 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı saat 21:00 sularında bir askeri darbe girişiminde bulundu. İstanbul’da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri, Atatürk Havalimanı ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü zapt edildi. Ankara’da ise devletin Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Gölbaşı Polis Özel Harekât Merkezi gibi stratejik kurumlarına bombalı saldırılar düzenlendi. Her iki şehirde de darbeciler kaçırdıkları F-16’larla alçak uçuşlar gerçekleştirdi. İstanbul ve Ankara’daki TRT binaları işgal edildi. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Başbakanlık binalarına darbeci çete tarafından kaçırılan F-16 uçaklarından bombalandı. Bu darbe karşıtı protesto ve direniş eylemlerinde 246 vatandaşımız hayatını kaybederken 1537 vatandaşımızda yaralandı.
Bu zor zamanda hemen her vatandaşımız darbe girişimine tepki vermiş ve ortak ideal çerçevesinde bir araya gelerek bir destan yazmıştır. İşte bu aşağılık darbe girişimini önlemiş, engellemiş bu millet bugün Sayın Özden’in şu sorusuyla karşı karşıya kaldı; ”Anayasa profesörü̈ ile sâde bir yurttaşın bir oy kullanmasının gerekçesi inandırıcı, doyurucu ve gerçekçi midir?” Sanırım Sayın Özden 15 Temmuz akşamı Türkiye’de değildi. Zira bu soruyu başka türlü nasıl sorabilir ki…
Halkına bomba atan, ateş eden hain işbirlikçi askere karşı durmaya çalışan tankların önüne yatan insanlar; inanmayacaksınız ama çok inandırıcı, doyurucu ve gerçekçi. Sokaklarda tanklar geçerken tankları alkışlayanlar kadar inandırıcı, doyurucu ve gerçekçi.
Sayın Özden; bu ülkede Galatasaray Lisesi, Robert Kolej mezunlarının demokratlık seviyesi Trabzonlu, imam hatip mezunu, eşi başörtülü, AK Parti seçmeni bir ortalama KOBİ sahibinin demokratlık seviyesinin üzerinde değildir.
Bertolt Brecht bundan yıllar önce sürekli olarak halkın kalitesizliğinden yakınan Doğu Alman Komünist Partisi Genel Sekreteri’ne bir mektup yazarak şöyle demişti: Dilerseniz bu halkı ihraç edin ve yerine başka bir halk ithal edin!
Bu ülke, Solcu”larına halk beğendirmek zorunda değildir. Şunu biliniz ki kendi ufkunuzu içinde yaşadığınız toplumun ufkuyla asgari bir düzeyde bile bütünleştirmeden “solcu” olamazsınız. Türkiye solcularının sanırım artık “aydınlanmacılık”tan, “ilerlemecilik”ten, “çağdaşlık”tan biraz nefeslenip kendilerini gerçek halkın kaderiyle bütünleştirmeye çalışmaları lazım.
Tankın, topun, uçağın, helikopterin, tüfeğin karşısına sadece ve sadece imanıyla, inancıyla, yüreğiyle dikilen günlerdir sokakları meydanları boş bırakmayarak istiklaline ve istikbaline sahip çıkan bu aziz milletin üstü sade değil biraz kanlı..!
Sevgili okur; sanırım sorular az da olsa cevabını buldu.
Bir kez daha 15 Temmuz şehitlerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum. Gazilerimize şifalar diliyorum. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Allah yolumuzu, bahtımızı açık etsin.