Ramazan ayının manevi ruhu tüm haşmetiyle bizleri selamladı. Bizler de Ramazan ayının bu selâmına en temiz halimizle karşılık veriyoruz. Bu Ramazan içimiz biraz buruk. Kalabalık iftar sofralarının bereketinden, teravih namazlarının rahmetinden nasiplenemesek de bu ay her zaman olduğu gibi bizleri sıkı sıkıya kavrıyor.
İnancımızı daha yüksek bir arzuyla yaşadığımız Ramazan ayının Anadolu Müslümanları için ayrı bir yeri var. Yüzyıllardır bu topraklarda Ramazan güzel geleneklerimiz ile bezenmiş durumda. Kültürümüzü ve sanatımızı özenle beslemiş Ramazan ayına özgü geleneklerimizden bahsedip bu aya özel tavsiyeler yapma gayretinde olacağım.
Ramazan gelenekleri denildiğinde pek akıllara gelmeyen bir ‘tembihnâme’ geleneği vardır ki hem muhtevası hem de ismiyle beni çok etkiler. Osmanlı Devleti, Ramazan ayı geldiğinde Müslümanların nasıl davranması gerektiğinin çerçevesini tembihnâmeler yayınlayarak çizer ve bu tembihnamelerdeki kuralların uygulanmaları incelikle kontrol edilirdi. Devlet tarafından titizlikle hazırlanan tembihnâmelerde; cemaatle namaz kılmak, oruç tutmak, açık alanlarda yemek yememek gibi bilgiler yer alıyordu. Bu bilgiler bilinenlerin hatırlatılması yani tembihlenmesi şeklinde olduğu için adı tembihnâme olmuş. Tembih etme fiili genelde büyüklerin küçüklerine söyledikleri yumuşak nasihatleri akıllara getirdiği için bu disiplin belgesi bana naif bir duygu verir.
Osmanlı’nın bize miras bıraktığı bu güzel gelenek Ramazan ayının ruhunun daha iyi tatbik edilmesi için yaşatılmalıdır. Bu gelenek günümüzde sivil toplum hareketleri aracılığıyla yaşatılırsa anlamını bulacaktır. Hayatın her alanına nüfuz eden; dernekler, vakıflar, öğrenci hareketleri, yardım kuruluşları, sendikalar ve sivil toplumun her kesimi bu ayı ve önemini tembihleyerek işe başlamalıdır.
Tembihnâmeler günümüzde bir ferman niteliği taşımak zorunda değildir. “Aranızda selamı yayınız” hadis-i şerifini sosyal medya hesabınızdan bu aya özel olarak hatırlatmanız bence artık tembihnâmenin bir parçasıdır. Ramazan ayının ruhunu kapsayarak ortaya koyulan nefis bir tiyatro oyunu ya da sinema filmi şahane bir tembihnâme olmaz mı? Yine bu ayın dokusuna hakim bir şiir ya da öykü kitabı yazılsa yüz yıl sonrasına da enfes bir miras bırakmış olmaz mıyız? Başlıktaki soruya dönecek olursak; meselenin nasıl olacağı günümüz Müslümanlarının estetik duruşuyla ilgili derim, vesselam.
Oku, izle ve dinle – 6
İslâm Peygamberi
Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, İslâm Peygamberi kitabının yazarı Muhammed Hamidullah’ı ‘Bir İslâmi Fikir Bekçisi’ olarak tanımlamaktadır. Muhammed Hamidullah İslâmi fikirlerin bekçiliğini üstlenirken çok önemli eserler de vermiştir. Bu önemli eserlerden bence en önemlisi Fransızca olarak kaleme aldığı bir siyer kitabı olan İslâm Peygamberi’dir (Le Prophete de I’Islam). Kitaba başlamayanlar için doğru zaman, tekrar okuyacaklar için güzel fırsat!
Çağrı
Yıl 2020 oldu ama İslâmiyet’in doğuşu ile ilgili filmlere baktığımızda Mustafa Akkad’ın yönettiği Çağrı’dan başka sayabileceğimiz önemli bir yapıt bulunmuyor. (Mecid Mecidi’nin Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi filmini farklı bir statüde değerlendiriyorum.) 1976 yılında çekilen bir filme göre büyük bir prodüksiyon yapılıyor. İslâmiyet’in doğuşundaki verilen mücadele ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in hayatının seyirciye sunum şekli filmi kült bir yapım haline getiriyor.
Haktır Allahım – Nezih Uzel
Ramazan ayında diğer zaman dilimlerine göre daha fazla tasavvuf müziği dinliyoruz. Bu hafta güftesi Münire Bacı’ya ait ‘Haktır Allahım’ adlı eseri Gazeteci Yazar ve tasavvuf müziği icracısı Nezih Uzel’den dinlemenizi öneriyorum. Gönlünüze bereket, Ramazanınız mübarek olsun.