Ramazan-ı Şerif’in rahmet günlerini geride bırakıp günahlarımızın mağfiretini niyaz edeceğimiz günlerine kavuştuk. İçinde bulunduğumuz zamanın kadri kıymetini idrak edip etmediğimiz tartışıladursun, içinde leyl-i kadrin olması muhtemel beş geceyi daha uğurladık.

Hayata bakışının kodları, ders kitaplarının “Ünitenin Kazandırdıkları” ve “Kazanım Testleri” bölümlerini çözerek gelişmiş mümin bireyler olarak, Ramazan’ın bize kazandırdıklarını muhasebe ediyoruz. Çarpıp, toplayıp, lakin bölüp çıkaramadığımızdan herhalde, elimizde kalan sonuç; “açlık”.

Açlığın en çok hissedildiği mekanlar metropol şehirler. Her adımda, her köşe başında, her reklam panosunda, baktığımız her yüzün tam ortasında her türlü açlığımızı yüzümüze vuran bu devasa beldeler; bizleri tıka basa doldurup, gözümüzü, gönlümüzü, vesair azalarımızı doyurmaya talipler. Bundan sebep olsa gerek kendi şatafatlı iftar sofralarına tenezzül etmeyen oruçlu ağızların ağızlarının paylarını vermekte ısrarcılar.

Duyduğumuz, gördüğümüz, yaşadığımız ve canımızı sıkan bazı meselelerin temelinde, bizlere kendi sofralarında oruç açtıramamış olmaları var. Sofralarına davetteki ısrarlarının sebebi; orucumuza olan hürmetleri değil, sofralarının baştan çıkarıcı lezzetlerine olan güvenleri. Baştan çıkmayan, ağzının suyu akmayan, orucunu bozmayıp ezanla iftar yapan her âdemoğlunun yediğini-içtiğini, ağzından-burnundan getirmeyi denemekteler/deneyecekler.

Bunca zamandır burslarıyla, sosyal medyalarıyla, mezun dernekleriyle, kulüpleriyle yoğurup bir kıvama getirmeye çalıştıkları liseli gençlerimizi, taze kuvvet olarak oyuna sokmaları bundan sebep. Formaların renklerinin farklı olması aldatmasın kimseyi. Hepsini diken aynı ihtiyar terzi.

Şimdi eğer sahaya iyi yayılmışsa takım, oyuncularda takım olma ruhu yerleşmişse, herkes kendine oynamıyorsa; oyuna giren ergen oyuncu tedirgin etmesin seni. Oyunun çıkmaza girdiğini gören her teknik adam, son dakikalarda oyuna giren genç oyuncusuna bağlar ümidini. Oyuna giren gencin enerjisi kızdırmasın kimseyi. Göze girebilmektir her ergenin gayesi. Sen şampiyon olduktan sonra senin yanın olacaktır son adresi. Dahası; bu ellerinde kalan son oyuncu değişikliği.

Rivayete göre İvan Pavlov, Leningrad’daki laboratuvarında köpeklerle ilgili meşhur çalışmasını yapıyormuş. Öğrencilerinden birisi heyecanla ve telaşla kapıyı çarpıp içeri girmiş. Hızla Pavlov’un masasında bitivermiş ve şöyle demiş: “Efendim, Bolşevikler devrim yaptı!” Masasındaki notlarıyla ilgilenmeyi sürdüren Pavlov, istifini bozmadan şöyle cevap vermiş: “Evladım, Bolşevikler devrim yapar, arkasından komünizm gelir. Sonra o gider arkasından Putin gelir. Putin gider Medvedev gelir. Medvedev gider sonra tekrar Putin gelir. Sen bunlarla kafanı çok yorma. Biz işimize bakalım. Şimdi ben zili çalınca sen git bir kontrol et bakalım, 6 numaralı köpeğin ağzının salyası akacak mı akmayacak mı?”

Biz işimize bakalım dostlar.  Mesela hatim için bugün okuduğumuz 12. cüzün hangi ayeti sarstı bizi? Hangisinde ümitlendik? Hangisi derin tefekkürlere sürükledi?  Akşam hangi camide kılmaya karar verdik teravihi? İftarda nerede konuk edeceğiz bir fakiri? Hangi mecliste hakka ve sabra dair muhabbet edeceğiz yaşlısı, olgunu, genci? Hangi kapıları çalacağız ve hangi kapıların açılması için ellerimizi açacağız bir seher vakti?

Bunları yapalım, sonra şoka soktuğumuz ya da etini kıstığımız çomarın salyalarını beraber test ederiz…