Muhafazakârlık ve dindarlıkta sosyal yaşam daha çabuk ve hızlı deforme olabilir. Hazların ertelendiği, bazı alanlarda geri kalındığının hissedildiği ve özgürlük ve hakların sınırlandığı algısı, bu deformasyonu hızlandırabilir. Daha net ifade etmek gerekirse sonradan elde edilen makam, mevki ve özgürlük bünyede dengeli biçimde sindirilmez, ilim, irfan, hikmet, hasbilik ve takva ile bütünleşme fırsatı elde edemezse arızalı bir sosyal katman oluşur. Bu dengesizlik ailedeki tüm bireyleri etkiler, aile içi roller sarsılır.

İslami camiada şu anda bir tür amorf bir sosyal katman hâlihazırda belirginleşmek üzre. Bu şahsi bir gözlemden ziyade pek çok insanın hemfikir olduğu bir arıza. Özellikle kendini aldatmanın düzeyi son derece yüksek. Bu camiadaki bizler bazı şeylere daha kolay kılıf bulabilmenin yollarını keşfettik ve varolmanın acısı yerine çoğunlukla kendini aldatmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyoruz.

Çocuklarımızın giderek daha hızlı bir biçimde sosyal anomi yaşamasını, gelişme ve bireyselleşme olarak görüyoruz. Çocuğumuz Batılı özellikleri benimsediğinde onu kendine güveni gelmiş veya kendini ifade eden birisi olarak görüyoruz. Hâlbuki haklarını bildiği ama sınırlarını ve hadlerini bilmediği gerçeğini göz ardı etmiş olabiliyoruz. Çocuğa Hayatus-Sahabe, Kısas-ı Enbiya, İlmihal ve Kıssaları; dernekler, vakıflar, cemaatler değil anne ve baba okumalıdır. Çocuğun ilk mürebbiyesi anne ve baba olmalıdır. Biz part time ebeveynliğe geçmiş durumdayız şu anda. WhatsApp gruplarındaki yazışmalara ve Sosyal Medyadaki beğenilere çocuklarımızdan daha çok vakit ayırdığımız bir gerçek. Onları en iyi gitar kursuna, liseye hazırlık kursuna ve spor salonu olan okula göndermeye özen gösteriyoruz. Ama Gazali çocuğun gelişmesinin göstergesi olarak “okuma yazma ve resim çizmesini” değil “utanmasını ve haya etmesini” ölçüt olarak alıyor. Burada sınıfta kalıyoruz.

Eve dönmüyoruz, her şeyi kendimize mübah görmeye başlıyoruz. Ev dışında vakit geçirmeyi konfor olarak görüyoruz. Hâlbuki ev çocuğun yetiştiği, kültürünü ve dinini öğrendiği yerdir. Biz dışarıda kahvaltıda olunca, çocuklarımız da kafeler de sosyalleşiyor. Kahvesinin üzerine kalp yapıp, yanına da çikolata koyarak gelişeceğini düşünüyor. Sonra da yürürken adımlarını çekip WhatsApp durumuna koyuyor. Bir de ilginç ve şımarık bir dil gelişiyor, “bugün çok yürümüşümdür” gibi.

Böyle olmayanlar aileler de var. Onların tek farkı, evi ev gibi yaşamaları, evlerinde muntazam bir hayatlarının olması. Aslında evrende hiçbir şey tesadüf değil. Ne ekersek onu biçiyor, neye yatırım yaparsak az ya da çok oradan kazanıyoruz.

Doğum günleri hiç boş geçmiyor, baby showerlar, şatafatlı ve masraflı evlilik ve düğünler, kozmetik ve estetik kaygılar, bedeni beğenmemeler, türlü şımarıklıklar, yemekleri yarım bırakmalar giderek yaygınlaşıyor. Doğum fotoğrafçılığı nedir Allah aşkına.

Batılı yaşam tarzı bizi de kandırıyor. Önce dünyayı sarışın kadınların güzel olduğuna inandırdılar ve bu yüzden Asya kıtasında 300 milyon kadın düzenli olarak beyazlatıcı sabun kullandı. Çoğu da cilt kanseri oldu. Şimdi bunu bize yapıyorlar.

Çocuklarımız bilhassa genç kızlarımızı ikna edemiyoruz, inanç ve yaşam tarzı açısından giderek bizden uzaklaşıyorlar. Afalladık, kaldık. Far görmüş tavşana döndük. Öyle ki artık buna da razı olmayız dediğimiz hiçbir şey kalmadı neredeyse.

Batı’nın 100 yılda yaşadığı değişim ve dönüşümü 10 yılda ve sarsıcı biçimde yaşadık. Abandone olduk, tersimiz yüzümüze döndü. İsmet Özel’in dediği gibi sanki “her şey biz yaşarken oluyor” gibi. Ne dersiniz a dostlar! Var mı bir ses verecek olan?

Selametle.