Muhalefet, en genel ifadeyle fikri ya da fiili bir oluş sistemine karşıt pozisyon alma durumu şeklinde ifade edilebilir. Kavramın çizgilerini politika çapında berraklaştırırsak, mevzubahis ihtilaf halinin de tavizsiz bir karaktere bürünmesi icap eder. Bu bürünüş; hakikat istikametinde seyreden biçimlenişlere, prensiplere ve ulviyetlere dayanmalıdır. Öncelikli hedef, daima, devlet formunun istikbal ve istiklalini muhafaza etmek olmalıdır. Yönetimsel yahut işlevsel bazda yapılan eleştiriler, sokak tabiriyle (dış güç) dinamiklerinin dayattığı algı oyucu faaliyetlere göre değil, her koşulda ülke menfaatlerini ön planda tutan ve olası kaosların önünü tıkayıcı bir teknik üzerine hacim bulmalıdır.
Peki bizde durum böyle midir?
Bildiğiniz gibi, değildir.
Bizde muhalefet, hilaf kavramının ana idealini çukurlaştıran ve idare mekanizmasını çoraklaştıran düğümlenmiş sorunlar yumağıdır.
Bizdeki sorunların en büyüğü, muhalefetteki hâkim görüşte bir tür iç şekil aidiyetsizliği ve bu aciz duruşun marifet addedilerek kimlik pazarlamacılığına dönüştürülmesidir. Üstelik söz konusu devinim süreci son derece stratejik, çetevari ve korunmacı bir üslup takınmaktadır. Ülke içi muhalefet odakları, beynelmilel işbirlikçilerinin menfaatleriyle temellenen ihtilaf kalıplarını, sosyal ve hukuki normlara sığınarak sempatik bir meşruiyet kılıfına sokma yönelimindedir. Bu hususta belli bir kitle üzerinde sağladıkları başarı da azımsanmayacak gibi değildir.
Baktığımızda, çıkarlarıyla çatışan her meselede ezberden tekrar ettikleri ‘’istemezük’’ tavrı, destek gördükleri kitlenin politik reaksiyonlarında önemli bir işaret taşı halini almıştır. Bunun başlıca sebebi, söz konusu kitlelerin; kolonyal düzenin proje ürünü konumundaki fabrika çıkışlı insan profilinin yaşayan örnekleri olmalarıdır. Zihni sürekli işlenen, idraki abluka altına alınan, aklını istemeden kiraya veren insan görünümlü robot kişilikler…
Ne hazindir ki aynı kitleler, kolonyal nizama karşı çıkan, özünü ve şahsiyetini namusu bilen, namusunu da devlet bilen diğer bilinçli kitlelere cahil, çomar, koyun, kömürcü gibi damgalar vurmaktadır.
Ne söylenebilir ki?
Bakın, muhalefet, aslen muhabbettir, yarenliktir. Bir uğurda, bir mukaddeste gerektiğinde farklı düşünüp en nihayetinde doğruda birleşmektir. Racon budur: Düşmanla değil, kendinden olanla halleşmek… Eleştiri, ancak bu samimiyet çatısı altında yapılırsa hizmet niteliği taşır.
Bizde muhalefet dediğin; sömürgeci tasması takıp hürriyet çığlıkları atmaktır. Batılı efendilerin her türlü teröriste yataklık yaptığını görürken, kurtuluşu yine Batılı efendilerin demokrasi hülyalarında görmektir. Lafımı geri alıyorum.Bizde muhalefet, topyekûn görememektir. Yahut kusmuk bir şuurla görmemek..!
Bizde muhalefet; kültürel mezhepçiliktir. İlkokul kitaplarıdır. Belleğe mıhlanan tabulardır. Tarihtir. Dinin özgürce yaşanması değil, külliyen yok sayılıp ucubeleştirilmesidir. İdeolojiye göre değer kazanan ahlaktır. Milyonlarca mülteciye yuva açan liderine küfredip, iki tane yetimi şov amaçlı okşayan yakışıklı bir gâvur bakanını göklere çıkartmaktır. Yıllarca seçimlerde hezimete uğrayıp, sürekli seçmen aşağılamaktır. İftiradan beslenmektedir. Kan çıkar tehditleri savurmaktır. Postal yalamaktır.
Yahu daha ne olsun, bizde muhalefet, mesela Kılıçdaroğlu özelinde, Yeni Anayasa’yı bir türlü öğrenemeyip(!) sağda solda terör ortaklarına peşkeş çekerek Yeni Türkiye’ye çomak sokmaktır.
Muhalefet aslen muhabbettir, yarenliktir. Bir uğurda, bir mukaddeste gerektiğinde farklı düşünüp en nihayetinde doğruda birleşmektir…